BEŞİKTAŞ... Bir ulu çınar... Adı da yeter forması da... Ancak o bilinci ve ruhu futbolcular kendi içine sindirirse...
GEÇEN sezonu hatırlıyorum da, o şatafatlı dönemi... Hayıflanıyorum...
LİGİN ilk 7 haftasına kadar inişli-çıkışlı bir Beşiktaş...
NORMAL, yeni bir kadro ve yeni bir teknik heyet...
O haftaları ben ‘emekleme’ dönemi olarak yorumluyorum...
KUPA maçlarındaki performansı saymıyorum... Ama gerçek şu, bu takım 5. turda...
3-0’LIK Fenerbahçe yenilgisinden bu tarafa bakın, ligin en golcü takımı. Ezeli rakiplerini bile şaşkına çeviren bir performans... Bunun adı Samet Aybaba’nın aşıladığı Beşiktaş ruhu...
İşte Antalya, işte Ordu, işte Eskişehir maçları...
Samet Aybaba’nın en büyük özelliği futbolcunun dilinden anlaması, oyuncularına kazanma isteğini ve güveni aşılaması...
Eskişehirspor maçında da bunu yaşadık... İlk dakikalardan itibaren rakibe baskı...
NİTEKİM önce Holosko’nun sonra da Almeida’nın golü, kazanma isteğinin ve takım ruhunun eseri...
Olcay’ın beceriksizliği, Hilbert’in bencilliği olmasa maç kopacak...
BEŞİKTAŞ’IN zaafı şu: Son dakikalarda geriye yaslanma ve oyunu kabullenme... Yıllardır bu hastalık...
Baskıyı yiyince geriye çekilme...
TAKIM ruhunu kazandıran Aybaba, buna çare bulamamış belli ki, 80’e kadar etkisiz olan Eskişehirspor iki gol attı.
SONUÇ: Beşiktaş’ın takım ruhu mükemmel. Tek eksik, son dakikalarda bocalaması...
Eskişehirspor mu?.. Bize son düdük ötmeden maçın bitmediğini gösterdiler..