Hz. Öme­r’­in ha­li­fe­lik ma­ka­mın­da bu­lun­du­ğu yıl­lar... Şam...

Va­li Sa­’d Bin Ebi Vak­kas ba­yın­dır­lık ça­lış­ma­la­rı ya­pı­yor. Bir ca­mi­yi ge­niş­let­mek için, et­ra­fın­da­ki ar­sa­la­rı ka­mu­laş­tı­ra­rak be­del­le­ri­ni ödü­yor.
Ar­sa sa­hip­le­ri “hay­ra ve­si­le olan hay­rı ya­pan gi­bi­di­r” de­yip rı­za­la­rıy­la ve­ri­yor­lar ar­sa­la­rı­nı... Bir de Ya­hu­di var; ar­sa­sı da bi­ti­şik mi ca­mi­ye! Tut­tur­maz mı ver­mem di­ye!
Va­li Vak­kas el ko­yar ar­sa­ya... Be­de­li­ni de faz­la­sıy­la öder. So­nuç­ta ca­mi ya­pı­la­cak. Ya­hu­di çok kı­zar bu du­ru­ma. Zu­lüm bu der.
Baş­vu­ra­cak mer­ci­i arar, bu­lur. Me­di­ne­’ ye yol alır. Hz. Öme­r’­e der­di­ni an­lat­ma­ya... O ada­let­li Öme­r’­e... So­ra so­ra bu­lur Ha­li­fe­’yi; mü­te­va­zı bir yer­de, mü­te­va­zı bir kı­lık­ta...
Hz. Ömer din­ler Ya­hu­di­’yi, din­ler, din­ler, son­ra bir de­ri par­ça­sı­nın üze­ri­ne iki ke­lam ya­zı­ve­rir: “Bi­le­sin ki ben Nu­şi­re­va­n’­dan da­ha az adil de­ği­lim.” Bu­nu va­li­ye ver der.
Ya­hu­di şaş­kın, Şa­m’­ın yo­lu­nu tu­tar. Tu­tar tut­ma­sı­na da, elin­de bir cüm­le­lik de­ri par­ça­sı, kar­şı­sın­da, deb­de­be­li, şa­şa­alı bir Şam Va­li­si!
Her ney­se; Ya­hu­di va­li­nin kar­şı­sı­na çı­kar ve de­ri par­ça­sı­nı uza­tır. Ha­li­fe­nin si­ze me­sa­jı­dır, der. Va­li me­sa­jı okur oku­maz ade­ta tit­rer!
Ya­hu­di yi­ne şaş­kın: Tek bir cüm­le, der, ne­dir si­zi bu ka­dar sar­san?
İlk Müs­lü­man olan­lar­dan, Hz. Pey­gam­be­r’­in ar­ka­da­şı Va­li Ebi Vak­kas an­la­tır:

* * *

Hz. Ömer ile Ebi Vak­ka­s’­ın ar­ka­daş­lık­la­rı İs­la­mi­ye­t’­ten ön­ce­si­ne da­ya­nı­yor...
Yi­ne bu yıl­lar­da be­ra­ber ti­ca­ret ya­par­ken, yan­la­rın­da 200 ka­dar de­vey­le İran ta­raf­la­rı­na gi­der­ler. Şe­hir­de ka­la­ba­lık bir çe­te mal­la­rı­na ve pa­ra­la­rı­na el ko­yar. Ne ya­pa­cak­la­rı­nı bi­le­mez­ken es­ki bir han bu­lup sı­ğı­nır­lar. Han sa­hi­bi du­ru­mu din­ler, ada­le­tiy­le ün­lü Kral Nu­şi­re­va­n’­a git­me­le­ri­ni söy­ler.
Er­te­si gün Kra­l’­ın hu­zu­ru­na çı­kar­lar. Bir mü­ter­cim ara­cı olur, ko­nu­şur­lar. Kral el­le­ri­ne bi­rer ke­se al­tın tu­tuş­tu­rup, ev­le­ri­ni­ze dö­nün der. Ne ol­du­ğu­nu an­la­ma­dan tek­rar ha­na gi­der­ler.
Han­cı şa­şı­rır, bu iş­te bir iş var, bir de be­ra­ber gi­de­lim, ben ter­cü­man ola­yım der.
Han­cı hak­lı çı­kar, Kral Nu­şi­re­van duy­duk­la­rı­na şa­şı­rır, si­nir­le­nir, bir ön­ce­ki mü­ter­ci­mi ça­ğı­rır sor­gu­lar. Hz. Ömer ile Ebi Vak­ka­s’­a bol­ca al­tın ve ça­lı­nan de­ve­le­ri­ni ve­rir. Yal­nız der, ya­rın şe­hir­den gi­der­ken, bi­ri­niz gü­neş, di­ğe­ri­niz ay ka­pı­sın­dan çık­sın. Hz. Ömer ile Ebi Vak­kas fark­lı ka­pı­dan çık­ma­nın man­tı­ğı­nı an­la­ma­sa­lar da, Kra­l’­ın de­di­ği­ni ya­par­lar.
Ebi Vak­ka­s’­ın çık­tı­ğı ay ka­pı­sın­da halk top­lan­mış, iki adam da­ra­ğa­cın­da sal­la­nı­yor. He­men çe­vi­rip halk­tan bi­ri­si­ne so­rar: İdam edi­len­ler­den bi­ri Kral Nu­şi­re­va­n’­ın bü­yük oğ­lu, öz oğ­lu, di­ğe­ri ve­zi­ri. Suç­la­rı çe­te ku­rup, şeh­re ge­len iki Ara­p’­ı soy­mak!
Hz. Öme­r’­in çık­tı­ğı gü­neş ka­pı­sın­da ise, an­la­tı­lan­la­rı yan­lış ter­cü­me edip, Kra­l’­ın oğ­lu­nu sa­vun­ma­ya ça­lı­şan mü­ter­cim, o da idam edil­miş.

* * *

İş­te der Ebi Vak­kas, Ömer “Ben Nu­şi­re­va­n’­dan da­ha az adil de­ği­li­m” der­ken ba­na ada­let için oğ­lu­nu idam eden bi­ri­ni ha­tır­lat­tı. Ve ada­let için Nu­şi­re­van ka­dar fe­da­kar ola­bi­le­ce­ği­ni...
Ebi Vak­ka­s’­ı tit­re­ten Hz. Öme­r’­in kor­ku­su muy­du, yok­sa “a­da­le­t” kav­ra­mı­nın yü­ce­li­ği miy­di bi­lin­mez. Bu­gün İs­la­m’­ı ağız­la­rın­dan dü­şür­me­yen­le­rin için­de, Se­la­had­din Ey­yü­bi mi­sa­li “Ben İs­lam için tit­re­ri­m” di­yen var mı­dır? O da bi­lin­mez.
Bi­li­nen bir şey var ki, bu hi­ka­ye­nin ar­dın­dan çok şey söy­le­nir; ama ma­ale­sef Nu­şi­re­va­n’­dan da­ha az adil olan bi­ri­le­ri var. Son dö­nem­ler­de ba­sı­na yö­ne­lik bas­kı­lar, ki­şi­sel hak ve öz­gür­lük­le­rin pra­tik­te ih­la­li, ik­ti­da­rın ken­din­den ol­ma­yan­la­ra dav­ra­nı­şı, ik­ti­da­ra ya­kın ola­rak bi­li­nen­le­re ve­ri­len im­ti­yaz­lar, ada­le­tin tek ta­raf­lı iş­le­di­ği­nin ema­re­le­ri.
Nu­şi­re­va­n’­ın bil­me­di­ği ve­ya yan­lış yön­len­di­ril­di­ği nok­ta­da, bi­le­rek ve­ya is­te­ye­rek hak­sız­lı­ğa göz yu­man bi­ri­le­ri­nin var­lı­ğı da hep söz ko­nu­su. Ya­ni biz­de bir Nu­şi­re­van yok. Ama yan­lış ter­cü­me ya­pan mü­ter­cim­ler çok!
Nu­şi­re­van ol­ma­yın­ca mü­ter­cim­le­re kı­zan da yok.
Kal­dı ki 21. yüz­yıl­da tek bir ki­şi­nin ti­ran­lı­ğı ka­bul edi­le­mez. İn­san­lar bir ki­şi­nin eli­ne/ada­le­ti­ne/in­sa­fı­na bı­ra­kı­la­maz. Ku­rum­lar, ko­mis­yon­lar, ku­ral­lar, de­ğer­ler
var­dır.