Sevgili okuyucularım, Apo emir verdi, PKK anlayış (!) gösterdi ve örgütün elinde Kuzey Irak’ta tutulan sekiz esirimiz sonunda serbest bırakılıp Türkiye’ye giriş yaptı. Esirlerimiz kaymakam, polis ve askerlerden oluşuyordu. Hepsi de çeşitli zamanlarda yol kesilerek kaçırılmıştı. Şimdi düşünün, ülkenin göbeğinde yollar kesiliyor ve birileri kaçırılıyor. Sonra bu birileri Türkiye’den alınıp Kuzey Irak’a götürülüyor ve hiç kimsenin ruhu duymuyor!
Adamlar Kuzey Irak’ta, Barzani denilen herifin bölgesinde tutuluyor. Bizim hükümetin büyük dostu ve müttefiki!..
Esirlerimizin nerede olduğunu devlet bilmiyor, hükümet bilmiyor ama örgüt ve Barzani biliyor. Bu konuda Meclis Başkanlığına bir soru önergesi verilmişti. Önergeyi hangi CHP
milletvekilinin verdiğini şimdi hatırlamıyorum. Esirlerimiz soruluyordu ve İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin tarafından verilen yazılı yanıt gerçekten muhteşemdi:
“Onları kurtarmak için operasyonlar devam etmektedir!..”
Ne operasyonu, hangi operasyon!..
Adamlar Apo ile PKK’nın insafına terk edilmişti.
Koskoca bir ülkenin bu durumlara düşürülmesi, terör örgütüyle pazarlık masalarına oturması yüz kızartıcıdır, utanç vericidir.
Evet, o gariban esirlerimizin aileleri elbette çok sevinmiştir. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin içine düşürüldüğü bu durum tam bir rezalettir, geleceğe kalacak en kirli bir mirastır.

Tüccardan rektör olunca!..

Sevgili okuyucularım,
Hacettepe Üniversitesi Türkiye’nin en seçkin ve gözde kurumlarından biri. Hacettepe Hastanesi ise ülkemizin neredeyse bir numaralı hastanesi.
AKP iktidarı bütün kurumları tek tek ele geçirirken, Hacettepe’yi bırakması elbette mümkün olamazdı!
Anayasa uyarınca üniversite rektörlerini doğrudan Cumhurbaşkanı seçiyor. AKP’nin arka bahçesi olan YÖK, Çankaya’ya bir liste gönderiyor ve içlerinden birini, iktidara en yakın olanını rektör olarak Cumhurbaşkanı seçiyor. Murat Tuncer Hacettepe Üniversitesi rektörlüğüne 7 Aralık 2011 günü Bay Abdullah Gül tarafından, “En hızlı AKP’li kimliği” nedeniyle seçildi ve o günden sonra gerek üniversiteyi, gerekse Hacettepe hastanesini altüst etmeyi başardı!
Şimdi açıklayacağım belgeler onun bu göreve “Yanlışlıkla (!)” seçildiğini kanıtlıyor ve o görevden derhal alınması gerekiyor.

* * *

Halen yürürlükte olan 2547 sayılı yasada açık hüküm var:
“Yükseköğretim kurumlarından başka yerlerde çalışan öğretim üyeleri rektör, dekan.....olamaz...”
Rektör Murat Tuncer rektör seçildiğinde Sağlık Bakanlığında çalışıyor, ayrıca ticaret yapıyor. Şirketleri var. Başka bir deyişle, serbest meslek erbabı.
Şimdi onun şirketlerini Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinden kanıtlıyorum:
2 Ağustos 2004 tarihli Ticaret Sicili Gazetesi: “ABC Sağlık Hizmetleri ve Ticaret Ltd. Şirketi...
Şirketin müdürü Murat Tuncer.”
11 Mart 2005 tarihli Ticaret Sicili Gazetesi: “ABC Çocuk Sağlığı ve Rehabilitasyon Hizmetleri Ltd. Şirketi... İki ortaktan biri Murat Tuncer, öteki Safiye Tuncer. Murat
Tuncer 10 yıllığına müdür oluyor.”
Aynı gazetenin 6 Temmuz 2007 tarihli sayısı: “ABC Çocuk Sağlığı ve Rehabilitasyon Hizmetleri Ltd. Şirketi... Murat Tuncer şirketin genel müdürlüğünden ayrılıyor, yerine Aslıhan Tuncer getiriliyor.”
Aynı gazetenin 27 Aralık 2011 sayılı nüshası: (Bu sırada Murat Tuncer Hacettepe rektörü olmuştur.) “Murat ve Safiye Tuncer, bu şirketteki hisselerini Suna Emir’e devrediyor.”
Yine aynı gazetenin 26 Mart 2012 tarihli nüshası: “Murat Tuncer rektör seçileli bir yılı geçmiş, şirket müdürlüğünden ancak ayrılıyor ve görevi Güllü Deveci’ye devrediyor!”

* * *

İlgili yasalar, kararnameler ve yönetmelikler uyarınca, ticaretle uğraşan, hem de sağlık
alanında şirketleri olan bir şahıs, o büyük sağlık kurumlarının başına rektör seçilemez.
Şimdi soruyorum:
Hacettepe Üniversitesini ve özellikle de hastanesini icraatıyla mahveden, iktidara hizmet için inanılmaz bir kadrolaşmaya girişen Murat Tuncer’in şirketleri, geçmişte görevli olduğu Sağlık Bakanlığından, ya da sonrasında Hacettepe’den iş veya ihale almışlar mıdır?
Kendisinin ABC’ler dışında başka şirketleri olmuş mudur?
Rektör seçildiğinde bile şirketleri olan ve sağlık alanında ticaret yapan Murat Tuncer’in rektör kimliği ile bugüne kadar yaptığı tüm işlemler YOK hükmündedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunun 28. maddesi açık:
“Memurlar tüccar veya esnaf sayılmalarını gerektirecek bir faaliyette bulunamaz, ticaret
kuruluşlarında görev alamaz, şirketlerde ortak olamaz.”
Ticaret erbabı Murat Tuncer rektör seçilmeden önce Sağlık Bakanlığında memurdu, şimdi de memur. Bu durumda rektörlük görevine nasıl atandı?
Bilmeden mi, bilerek mi?
AKP’nin YÖK’ü ve Çankaya’da oturmakta olan şahıs bu seçimi yapmadan önce en ufak bir araştırma yapma zahmetine katlanmıyor mu?
Şimdi bu belgeler ortaya çıkınca Murat Tuncer rektörlük makamında tutulacak mı, tutulmayacak mı?
Burası Türkiye abicim, bir şey olacağını hiç sanmam da, bekleyelim görelim!

Kitaplar arasında

İktidar ne kadar tepinse, O’nu unutturmak için ne kadar çaba harcasa, Atatürk ve Atatürkçülük gündemden düşmüyor. Bu konuda yeni çıkan ve gerçekten öğretici olan dört kitabı sizlere öneriyorum:
Prof. Dr. Anıl Çeçen’in kitabı: “Günümüzde Atatürkçülük.” (Togan Yayıncılık) Bu kitap Türk ulusu ve Cumhuriyet’in genç kuşaklarının bu doğrultuda bilinç kazanmaları için yazılmış.
Erol Mütercimler’in kitabı:
“Gençler İçin Fikrimizin Rehberi. Gazi Mustafa Kemal.” (Alfa Yayıncılık)
Sadece bir devrimcinin, liderin, komutanın, devlet adamının yaşam öyküsü değil, Cumhuriyet’in kurtuluş, kuruluş ve küreselleşme fırtınasında savruluşunun öyküsü.
Emekli Tümamiral, Balyoz davasında 16 yıl hapis cezası alan Cem Gürdeniz’in kitabı: “Hedefteki Donanma.” (Kırmızıkedi Yayıncılık)
Deniz Kuvvetlerinde görevli amirallerin yarısı, kurmay subayların yarıya yakını tutuklu veya hapis cezası aldı. Niçin?.. Gürdeniz, donanmamız ve Deniz Kuvvetleri üzerinde oynanan oyunları açıklıyor.
Müjdat Gezen’in kitabı:
“Naftalin Bozulmuşsa. Dere Söyleşileri”
Sanatçı ve mizah ustası Müjdat Gezen o muhteşem üslubuyla yargıda ve başka yerlerde başına gelenleri anlatıyor. Olacak şey değil bunlar. Hele Gerede savcısının verdiği bir karar var ki, okuyunca göreceksiniz.