AKP’ye samimiyetle gönül verenler...

Son birkaç yıldır usul usul isyanda.
Diyorlar ki;
Başta, partimizde mücahit idik...
Seçim sandığına müşahit (gözlemci) yazıldık...
İktidara geldik, hepten müteahhit olduk...
Elhak doğru ve fakat eksik.
Bence mücahit, müşahit, müteahhit evrimi yetmedi...
Tıpkı Sezen Aksu şarkısındaki gibi...
Her yanları, her duruma müsait hale geldi.
* * * * * **
Geçen hafta yazdık, belki hatırlarsınız.
Ali Babacan ile Mehmet Şimşek limited ortaklığı...
Emlaktaki değer artışını gözüne kestirdi.
Arsaya, eve, dükkana vergi hazırlığına başladı.
“Hayırdır, o rantı yaratan da AKP değil miydi?”
Diye şaşırdık...Meğer Ebedi Başbakan da bozulmuş.
Hemen mücahitten ve müşahitten türeme...
Müteahhitine sahip çıktı, tarihe not düştü:
“İnşaata dur demek olmaz”
Bir de “faizi indirin” fetvası verdi.
Meramını tam anlatmış oldu!
* * * * * * *
Rant deyip geçmeyin, çeşidi var.
Misal havuz lobisi, aslen müteahhittir.
Nasıl çalışır malum...
İktidardan uygun ihale, ucuz arsa ile beslenir...
Belediye’den iki katlık yere gökdelen izniyle semirir.
Ama iştahı kolay kesilmez.
Evini, dükkanını satması faize bağlıdır.
Faiz artarsa müşterisi mevduata kaçar.
Aksine faiz düşerse taksitli satışlar artar.
Toprak doyursun desek, doyuruyor zaten.
Eh kefenin cebi yok...Havuzun dibi delik.
İnşaatta rant vergisi Dayıbaşı usulüyle toplanır.
Ne derse tak-şak diye yapılır.
Partiye yardım, vakfa bağış...
Yandaş medyaya ilan, reklam.
Rant yolunda birlikte yürüyen...
Aynı dolar yağmurunda ıslanan...
İnşaata dur diyebilir mi hiç?
Mazallah paralel çarpar.
* * * * * *
Gelelim paranın öbür yüzüne...
Yani meşhur faiz lobisine.
Efendim bu lobi kuma, çakıla...
Beton ormanında dikili ağaca inanmaz.
İster ki paralar bankaya yatsın.
Bankalar hazineye borç versin.
Hükümet parayla oy satın alsın.
Bankalar da güzel güzel kazansın...
Hazine Bakanı faiz düşsün ister mi? Mümkün mü, kriz çarpar vallahi!
* * * * * *
Peki bu yaman çelişki yeni mi?
Hiç olur mu!
Peki neden kızıştı.
Bence yolun sonu göründü.
Artık günü birlik paylaşım yetmiyor.
10 yılın miras kavgasıdır yaşanan.
Daha açık anlatalım isterseniz...
Kaçak Saray için ölüm kalım seçimidir ufuktaki.
Anayasal çoğunluk hükümetin fazla umrunda olmayabilir.
Ama 330 bulunmazsa Saray’ın fiyakası biter.
Yerlerde sürünen ekonomik büyüme...
Kriz dönemine rahmet okutan işsizlik...
Yaprak bile kıpırdamayan piyasalar...
Saray’dan Sultan kaçırmaya yeter de artar bile!
* * * * * *
Teşhiste anlaştıysak...
Sıra kritik soruya geldi.
Kim kazanır bu kavgayı?
Havuz lobisi mi, yoksa faiz lobisi mi...
Belli ki bir arada yaşamalarına imkan yok...
O zaman...
İster istemez küresel düzene uyulacak.
Birisi kalacak, diğeri küçülerek tarih olacak.
Tıpkı Karadenizli yap-satçılar gibi...
2015’te kimin emekliye ayrılacağını...
Bilmem anlatabildim mi!

14 Aralık sabahı

Bu köşede ekonomi dışına pek taşmıyorum.
Ama izninizle 14 Aralık küçük bir istisna olsun.
14 Aralık baskınları hakkında iki tespitim var.
Madde 1 : Demokrasi asla bir araç değil, bir çizgidir.
Demokrat kişi bu çizginin altına inemez.
Gazete,TV basılması ve gözaltı kabul edilemez.
Mazlumun hangi düşünce ve inançtan olduğu fark etmez.
Çünkü karşı çıkmazsanız sıradaki siz olursunuz!
Madde 2 : Cemaatin bizim mahalleye zararı büyük. Hükümetle elele içeri attıkları muhalif, gazeteci ve askerlerin çektiği çileyi unutmak ne mümkün.
Amma ve lakin zamanlamaya dikkat!
Cemaat bu eylemleri nedeniyle mi cezalandırılıyor.
Hükümet cemaat mağdurlarından özür mü diliyor, hayır....
Cemaat AKP’nin hırsızlığını, yolsuzluğunu ortaya döktüğü için...
17 ve 25 Aralık bombasının rövanşı olarak içeri atılıyor.
Sonuçta, cemaate baskın demokrasiye fayda sağlayacaksa hep birlikte sevinelim...Ama aksine faşizmin, sivil darbenin ayak sesiyse bir daha düşünelim.