Baş­ta la­ik­lik, Ata­türk il­ke­le­ri bu din be­zir­gan­la­rı­nın men­fur çı­kar­la­rı­na en­gel ol­du­ğu için, Ata­türk ve la­ik­li­ğe nef­ret ve kin­le­ri bir tür­lü bit­mek, tü­ken­mek bil­mi­yor.
Uzun yıl­lar yer al­tın­da ses­siz kal­mak zo­run­da kal­dı­lar. Tür­ki­ye­’nin mil­li bü­tün­lük, sos­yal ve eko­no­mik gü­cü­nü kay­bet­ti­ği bir sü­reç­te Re­fah Par­ti­si­’y­le hort­la­dı­lar.
Son “Os­man­lı sul­tan­la­rı gi­bi­” ki­şi­sel çı­kar ve ik­bal­le­ri uğ­ru­na “va­tan-mil­let her şe­yi fe­da et­mek­te­n” çe­kin­me­di­ler.
Ata­türk dev­rim ve il­ke­le­ri­ni yok et­mek, Türk­lük ye­ri­ne “Sün­ni üm­met­çi­li­ği­” esas al­mak, te­mel il­ke­le­ri olu­yor.
Ata­türk sev­gi­si, Türk­lük bi­lin­ci­ni mil­le­tin ka­fa­sı ve yü­re­ğin­den sil­mek için yap­ma­dık­la­rı me­la­net kal­mı­yor.
Onun­cu Yıl Mar­şı­’nı ağız­la­rı­na al­mı­yor, “A­na­yur­du (Ata­türk de­ğil) biz de­mir ağ­lar­la ör­dü­k” di­yor.
Ya­şa­yan en bü­yük Ata­türk­çü­ler­den Sü­me­ro­log Mu­az­zez İl­mi­ye Çığ, Er­do­ğa­n’­a “o dö­nem­de de­mir­yo­lu­nun han­gi ko­şul­lar­da ya­pıl­dı­ğı­nı an­la­mak için ta­rih bil­mek, bi­raz vic­dan ve bil­gi sa­bi ol­mak ge­re­ki­r” di­ye ağ­zı­nın pa­yı­nı ve­ri­yor.
Mu­az­zez Çığ gi­bi, ar­tık tüm dün­ya­da Ata­tür­k “mu­ci­ze za­fer­le­ri, ça­ğı­nı aşan dev­rim­le­riy­le as­rın li­de­ri­”, Ata­türk Tür­ki­ye­’si de “as­rın yıl­dız ül­ke­si­” ola­rak ta­nım­lan­dı­ğı, za­tı şa­ha­ne­le­ri­nin Tür­ki­ye­’si ise “dik­ta­tör­lük ve yol­suz­luk­lar ül­ke­si­” ola­rak anıl­dı­ğı­nı cüm­le alem bi­li­yor.
Mu­az­zez Ha­nım tür­ban tar­zı bir ör­tün­me­nin “Ku­r’­an’­da ifa­de­si ol­ma­dı­ğını­”, tür­ba­nı Sü­mer­ler za­ma­nın­da­ki ge­ne­lev ka­dın­la­rı­nın “so­kak­ta ta­nın­ma­ma­k” için kul­lan­dık­la­rı­nı bi­lim­sel ola­rak açık­lı­yor.
Çı­ğ, bu söy­lem­le­ri “din ge­rek­le­ri­ne gö­re an­ne­le­ri­miz gi­bi ör­tün­me­k” için de­ğil, şim­di 8 ya­şın­da­ki ço­cuk­la­ra da in­dir­ge­nen ve “sim­ge ola­rak kul­la­nı­lan sık­ma ba­ş” için söy­lü­yor. Ama yi­ne de Ata­türk­çü Mu­az­zez Çı­ğ’­ın bu be­yan­la­rı Tay­yip Er­do­ğa­n’­ı çok kız­dı­rı­yor.


Bir “A­ta­türk aler­ji­si­ni­n” öy­kü­sü
2007 yı­lın­da “A­ta­türk Kül­tür Dil ve Ta­rih Yük­sek Ku­ru­mu­”, “Ha­yat bo­yu yap­tı­ğı ça­lış­ma­lar ve et­kin­lik­ler­le top­lum­la­ra ör­nek ol­muş, ay­dın­lat­mı­ş” (be­nim­ de için­de ol­du­ğum) 10 ki­şi­yi be­lir­le­ye­rek bun­la­rı “Se­ma Yıl­dı­zı­” ad­lı bir ödül­le onur­lan­dı­rı­yor.
Bil­kent Üni­ver­si­te­si­’n­de dü­zen­le­nen ödül tö­re­nin­de ödül­le­rin Baş­ba­kan ta­ra­fın­dan ve­ril­me­si ön gö­rü­lü­yor. Tö­re­ne, Baş­ba­kan, ba­kan­lar, ya­ban­cı mis­yon, üst dü­zey bü­rok­rat, yar­gı men­sup­la­rı, bi­lim adam­la­rı ve ba­sın ka­tı­lı­yor.
Ödül alan 10 ki­şi sah­ne­ye ko­nan kol­tuk­la­ra, yaş du­ru­mu­na gö­re sol­dan sa­ğa en yaş­lı Şük­rü El­çin ve sı­ra­sıy­la Prof. Dr. İh­san Doğ­ra­ma­cı, Mu­az­zez İlmiye Çığ, Sü­ley­man Kaç­maz, Prof. Dr. Ha­lil İnal­cık, Zey­nep Kork­maz, Prof. Dr. Boz­kurt Gü­venç ve en sol­da da (o ta­rih­te ödül alan­la­rın en gen­ci ola­rak) ben otur­tul­dum.
Tö­ren­de ön­ce ku­rum baş­ka­nı Prof. Dr. Sa­dık Tu­ral son­ra dö­ne­min Baş­ba­ka­nı Er­do­ğan bi­rer ko­nuş­ma yap­tı­lar.
Baş­ba­kan ödül­le­ri ki­şi­le­rin is­mi okun­du­ğun­da otur­du­ğu­muz kol­tu­ğa ge­le­rek ve­re­cek­ti.
Tam ödül tö­re­ni­nin baş­la­ya­ca­ğı sı­ra­da Baş­kan Prof. Dr. Tu­ral otur­du­ğum kol­tu­ğa ge­le­rek ku­la­ğı­ma Ke­mal Bey, “Baş­ba­kan Mu­az­zez Ha­nı­m’­ın ödü­lü­nü, ken­di­si ver­mek is­te­mi­yor” dedi. Bu du­rum­da ödül otur­ma dü­ze­ni­ni de­ğiş­tir­mek zo­run­da kal­dık. (Mu­az­zez Ha­nı­m’­ın için­de ol­ma­dı­ğı) sol­dan sa­ğa ilk 5 ki­şi­nin ödül­le­ri­ni Baş­ba­ka­n’­ın, di­ğer 5 ki­şi­nin ödül­le­ri­ni de Kül­tür Ba­ka­nı Er­tuğ­rul Gü­na­y’­ın ver­me­si şek­lin­de plan­la­dık. Bu­na gö­re “Mu­az­zez Ha­nı­m’­ı si­zin ya­nı­nı­za otur­ta­ca­ğı­z” de­di.
Bu şe­kil­de yaş dü­ze­ni­ne gö­re dü­zen­len­miş pro­to­ko­lü altüst edip, sırf ödü­lü Baş­ba­ka­n’­ın elin­den al­ma­sın di­ye Mu­az­zez Çı­ğ’­ı ye­rin­den kal­dı­rıp (17 yaş genç­leş­ti­re­rek) be­nim so­lum­da­ki kol­tu­ğa oturt­tu­lar.
Dur­duk yer­de bu ani yer de­ği­şik­li­ği­nin ne­de­ni­ni kim­se an­la­ya­ma­dı.
Baş­ba­kan Er­do­ğan ilk 5 ki­şi­nin ödü­lü­nü bu ye­ni dü­ze­ne gö­re ver­dik­ten son­ra bek­le­me­den çe­kip, git­ti. Di­ğer 5 ki­şi­nin ödü­lü­nü ise Kül­tür ve Tu­rizm Ba­ka­nı Gü­nay ver­di. Bu olay, Ata­türk ve la­ik Cum­hu­ri­ye­te kar­şı ye­tiş­ti­ri­len din­dar ve kin­dar ne­sil­le­re bir me­saj ya da re­fe­rans olu­yor.
Ben Mu­az­zez Ha­nı­m’­ı şah­sen ora­da ta­nı­dım. Mu­az­zez Çığ bu ani yer de­ğiş­tir­me­nin “bir hınç al­ma ol­du­ğu­nu­” an­la­ya­ma­dı. Ben de hiç­bir şey söy­le­me­dim. Bel­ki hâ­lâ bun­dan ha­be­ri yok­tur. Bil­sey­di sa­lo­nu terk edip gi­der­di.
Bu ola­yı o gün­ler­de açık­la­mış ol­say­dım (şim­di o gö­rev­den ay­rıl­mış olan) ku­rum baş­ka­nı Sa­dık Ho­ca­’yı güç du­rum­da bı­rak­mış olur­dum.
Ata­tür­k’­e ve la­ik Cum­hu­ri­ye­te olan kin­le­ri bit­mek, tü­ken­mek bil­mi­yor. Vak­tiy­le Gü­len okul­la­rı­na ra­kip olur di­ye şim­di “haş­ha­şi de­dik­le­ri­” po­lis ve sav­cı­lar­la “A­ta­türk­çü genç­ler ye­tiş­ti­ri­yo­r” di­ye “dün­ya yıl­dı­zı­” Tür­kan Say­lan okul­la­rı­nı bas­tır­dı­lar. Say­la­n’­ın ce­na­ze­si­ne bir çe­lenk bi­le gön­der­me­di­ler.
Şim­di sor­mak la­zım: dün­ya­nın han­gi ül­ke­sin­de bir Baş­ba­kan “i­sim­le­ri anıt­laş­mı­ş” bi­lim in­san­la­rı­na kar­şı “ken­di­le­ri­ni eleş­tir­di­ği içi­n” kin ve nef­re­ti­ni bu den­li kon­trol­den çı­kar­ma zil­le­ti­ne dü­şe­bi­lir?