Atatürk dönemi, bilgin, aydın, sanatçı, yazar-çizerleri böyle değildi. Her kesimde Türk halkının kimyasını bozdu, mel’un çıkarların tutsağı yaptılar. İyilerin cezalandırıldığı, kötülerin mükafatlandırıldığı bir ülke haline getirildik.
Dünyanın her yerinde siyasi ya da kamuda üst düzey bir görev ve makam için eğitim, deneyim, uzmanlık, dirayet ve ehliyet gibi nitelikler esas alınıyor.
Bizde AKP iktidarıyla her şey tersine işliyor. Kamuda bir makama gelebilmek için uluslararası kriterler değil molla-imam kriterleri muteber oluyor. Bu kriter ve koşulların olmazsa olmazları şöyle şekilleniyor:
Eşinin türbanlı, kendisinin imam hatipli olması, oruç tutması, içki içmemesi, Umre’ye gitmesi, ön eleme koşulları oluyor.
Zirve makamlara gelebilmek için aşağıdaki örneklemeler rehber oluyor. Şöyle ki:
Paraları “profesyonelce” sıfırlatmak ve yolsuzluklarda dünya birinciliği,
Hapisteki gazeteci sayısında dünya ikinciliği,
Sokakta vatandaş tokatlamak, anamızı ağlattınız diyen çiftçiyi “al ananı defol git” diye fırçalamak,
Dün söylediğinin bugün tam tersini söylemek, gündem saptırmaktaki mega ustalık, “Deniz Feneri ve 17 Aralık rezaletlerini” okus-pokus yöntemleriyle “atta” yaptırmak,
Türkiye’de Cumhurbaşkanı olmanın olmazsa olmazları,”kırmızı çizgileri” oluyor.
- Neo Osmanlı sevdası ve (Tayyib’in Ortadoğu liderliği hayali uğruna) “bölgedeki tüm Şii yönetimleri yok etme, bu amaçla Müslüman Kardeşler ve dünyanın en azılı terör örgütlerini binlerce TIR silahlarla donattırıp, Ortadoğu ve Türkiye’nin başına bela ettirmek,
Komşularla sıfır problem palavrasıyla şimdi hepsiyle ilişkileri çift sıfır (00) haline getirmek,
Bir Dışişleri Bakanının Başbakanlığa terfi etmesine geçerli icraatlar oluyor. Bitmedi:
- Genelkurmay Başkanı olabilmek için PKK’ya beyaz bayrak sallamak,
- Ankara’nın uzatmalı Belediye Başkanlığı için “ağaca ve Atatürk Orman Çiftliği’ne musallat ve bin bir türlü şaibeyle meşbu olmak”.
- Çalışma ve Enerji Bakanlıkları için başta Soma’da 301, Ermenek’te 18 olmak üzere cinayet sayılacak yılda 1550 işçi kazasıyla “Avrupa birincisi” olmak,
- Bakan olabilmek için, vali ve polis müdürlerine, savcı talimatlarını yırtıp atın, gerekirse içeri alın diye talimat vermek, getirdiği yasalarla, hukuk devletini katletmek gerekiyor.
- Rektör olabilmek için Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’sini okuyan gençleri okuldan kovmak, Vali olmak için halka “gavat” demek icap ediyor.
- Yüksek yargıda başkan olabilmek için (ömründe alnı secdeye değmemiş) “kadınlar dahil” Umreye gitmeleri “lazım-ı gayrı müfarık” (zorunlu) oluyor.
- Cüzdan ve vicdan arasında bocalayan savcı ve yargıçların bir üst mahkeme ya da Yargıtay üyesi olabilmeleri için hırsız ve rüşvetçileri yakalayanları cezalandırıp, rüşvetçilere takipsizlik kararı vermeleri temel koşul oluyor.
- 41 ilde aynı anda elektrik kesilmesini kedilere bağlayıp, seçimde hile ve usulsüzlük yoktur demek, yüksek seçim kurulu üyeliğiyle taltif edilmesini sağlıyor.
Bunlar saymakla bitmiyor.

HER GÜN “YAHU BU KADARI DA OLMAZ” DENEN MELANETLER ÜRETİLİYOR

Abdullah Gül bazı konularda fikir beyan edip devreye girdiğinde Cumhurbaşkanı Gül’e “bunlar senin görevin değil, otur oturduğun yerde” diye demediğini bırakmıyor.
Şimdi ise 14. Lui gibi “devlet benim, her şey benden sorulur” diyor. Anayasa, kanun, nizam tanımıyor.
“Ben Başbakansam, Ak saray Başbakanlık sarayı”,
“Cumhurbaşkanıysam Cumhurbaşkanlığı sarayı olur”,
“Ben Başbakansam parlamenter sistem”, “Cumhurbaşkanı isem başkanlık sistemi” geçerli olur diye fetva buyuruyor.
Dünyanın en zengin İskandinav ülkelerinde Başbakanlar bisikletle işlerine gidiyor, bu tüm dünyada itibar ve takdir topluyor. Bizimki ise 3 bin koruma, yüzlerce “süper lüks” arabalar, mega saraylarda itibar arıyor.
5 katrilyonluk kaçak sarayın kendi malı değil milletin malı olduğunu söylüyor. Adama İnönü’nün deyimiyle “hadi canım sende” derler.
Eğer saray milletin malı ise neden (delik lastik ayakkabılı) millet kendi malı olan sarayda her biri bin liralık altın varaklı kadehler, tanesi yetmiş bin liralık koltuklar, altın kaplamalı jakuzilere girip sefa süremiyor.
Sonuç: Tüm bu melanetler ve paraları sıfırlayanları savunurken kendi karakterlerini sıfırlatan, “Has odabaşı haline getirilmiş yargı “on paralık çıkarlar uğruna gözleri hiçbir şeyi görmez olan mürai bir halk, medya, bilim adamı, aydın, yazar-çizerleri tarih yazmıyor.