Osmanlı’nın çöküş (hasta adam) sürecinde Damat Ferit ve Vahdettin vatanı kefereye peşkeş çeken Sevr’i onaylıyor.
Ancak, Tanrı Atatürk’ü Türk Milleti’ne lütfediyor. Mucize zaferleriyle vatanı leş kargaları müstevlilerden kurtarıyor.
Oysa yobaz güruh Atatürk’ün halifeliği kaldırmasını bir türlü içine sindiremiyor, her an hortlamaya hazır bekliyor.
Emperyalist güçler de Sevr’i tekrar hayata geçirmek için yıllarca fırsat kolluyor.
Bu konuda ilk start 1984’te PKK ile başlatılıyor.
Yıllarca süren PKK’yla savaş, kırk bin insanın canına mal oluyor. Ama Türk Ordusu 2000-2002 yıllarında PKK örgütünü ve terörü tamamen sıfırlatıyor.
Hani askeri önlemlerle terör çökertilemezdi?
Ancak, Türk Ordusu’nun PKK terörünü sildiğini gören başta ABD, “Kuzey Irak, Kuzey Suriye, Doğu ve Güneydoğu’yu da içine alan” “Bağımsız Büyük Kürdistan” (BOP)
projesini sahneliyor. Bu projenin eş başkanlığına Tayyip Erdoğan getiriliyor.
Erdoğan, tıpkı Damat Ferit gibi kendi ülkesinin ipini çeken bir görevi paşa paşa kabul ediyor.
Bu projeye göre PKK’yı bastıran “Türk Ordusu’nu çökertmek” ve bölge halkına “TC düşmanlığını” aşılamak esas alınıyor.
Balyoz ve Ergenekon davalarında, sahte, uyduruk belgeler, gizli tanıklar, “okus-pokus yöntemleri ve AKP, Gülen kumpasıyla” kahraman komutanların hayatları söndürülüyor.
Kendi ordusunun kendi eliyle “kolunu, kanadını kıran” bir iktidara dünyada yalnız bizim ülkemizde tanık olunuyor.
Bu şekilde Türk Ordusu’nun ne PKK ne de IŞİD’le savaşacak morali kalıyor.
Sonuçta “analar ağlamasın hokkabazlığı ve barış süreci sahtekarlığıyla” (bedeli gizlenerek) Güneydoğu güle oynaya satılıyor. Böyle bir ihaneti tarih yazmıyor. Başka bir ülkede olsa yer yerinden oynardı.
Amerika, bölgede petrol egemenliği ve İsrail’i korumak uğruna bağımsız bir Kürt devleti planlıyor. Büyük bir hinlikle “Güneydoğu halkı da ABD’nin (karakaşlar, kara gözleri için) kendilerini kayırdıklarına” inandırılıyor.
Kürt kökenli halkımız “istedikleri kimlik ve kültürel haklarını elde etmişlerdir.” Artık burada durmak istiyorlar. Ancak ABD, “menzil-i maksuduna” ulaşamadığı için durmuyor.
Bunu ABD Başkan Müşaviri Condoleezza Rice “Ortadoğu’daki coğrafi sınırları değiştireceğiz” beyanıyla itiraf ediyor.
Hal böyle iken on paralık çıkarları uğruna bu gerçekleri görmezden gelip, ülkelerinin satılmasına yataklık eden, yobazlığı inanç diye yutturan “emperyalist uşakları” kimi “bilgin, aydın, yazar ya da akil kimlikli yaratıklar”, sıkılmadan her akşam TV’lere çıkıp hainliklerini onursuzca teşhir ediyorlar.
Kürt sorunu için “PKK’nın silah bırakması ya da PKK terörü sıfırlatıldıktan sonra” yalnız Güneydoğu değil, Türkiye için “Yüzde 10 barajının kaldırılması”, “demokratik, sosyal, hukuk devletinin tüm kurallarıyla işletilmesi”, “bölgeyi fabrikalarla donatıp işsizliğin giderilmesiyle “kalıcı huzur, barış ve çözüm sağlanabilir.

BUNLAR GİBİSİNİ ANALAR ZOR DOĞURUR

Çinli Ulusal Kalkınma Başkan Yardımcısı Lui, 6 milyonluk yolsuzluktan müebbete
mahkum olunca “Oğluma kötü örnek oldum” diye ağlıyor.
Bizde ise 17 Aralık “aile boyu” asrın devlet soyguncularının yüzleri kızarmıyor. Aksine
yavuz hırsız kesiliyorlar.
Reza Zarrab’ın Afrika’dan İran’a gitmek üzere uçakla getirdiği 1,5 ton altının İstanbul’da uçaktan 292 kilosu alınıp, hayasızca hortumlanıyor. Buna karşın yüzde 43’ü Müslüman Türk halkının “dinimizin lanetlediği” hırsızları akıl almaz bir sevgiyle bağrına basması “AKP modeli Müslümanlık” oluyor.
- 17-25 Aralık devlet soygunlarının adı “günah işleme özgürlüğü”,
- Beheri 20-30 milyonluk 7 şilepli filonun adı “gemicik”,
- Soma ve Ermenek’teki cinayet nitelikli kazalar “fıtrat”,
- Hırsızlığın adı “hediye”, rüşvetin adı “mama”,
- Yeni Sevr’in adı “barış süreci” oluyor.
Atatürk devrimlerine “köpeklik” diyor.
Türkiye’de mevcut 4500 Cumhuriyet sav-cısının kılı kıpırdamıyor. Onların temel işlevi
17 Aralık hırsız ve rüşvetçilerine takipsizlik kararı vermek oluyor.
Bunların binde biri başka bir ülkede yaşansa medya, üniversiteler, sendikalar, barolar, sivil toplum örgütleri gök kubbeyi bunların başına indirir, halk da bunları meşe sopasıyla kovalardı.
Bunların devlet yönetmekle ilgili bir gaile ya da bilgi, görgü, kültür, eğitimleri mafiş. Sadece hinlikleri aliyy-ül âlâ.
Yalan söyleme hastalığı “mitomani”,
Büyük götürme hastalığı “mega kleptomani”den mustarip bir iktidar Türkiye’yi felakete götürüyor.
- Kara para hortumlamakta Reza Zarrab,
- Kirli para buharlaştırmada Jet Fadıl,
- “Kupon” arazi katakullisinde emlakçı Murtaza,
- Din-iman pompalayarak halkı sömür-mekte cinci hoca,
- Ve Galata Kulesi’ni satan Sülün Osman,
Bunların eline su dökemez.
En önemlisi cüzdan, unvan zafiyetinden malul savcı, yargıç, bilgin, aydın, yazar-çizerleri bir dedektör gibi bulup, “mamalamak, tasmalamakta” üzerlerine yok.