Bir kişi Türkiye’yi parmağında oynatıyor. Anayasayı kendi çıkar ve keyfine göre şekillendiriyor. Kanun-nizam tanımıyor. Yolsuzlukları örtbas için demokrasi, hukuk devletini yerle bir ediyor.
- Isra ve Maun sureleri; “kamu malı-yetim hakkı yiyenler Allah’tan korkmazlar, kıldıkları namaz da mekruh ve geçersizdir. Onları ülkeleriyle birlikte helak ederiz” diyor.
Ancak, dini bütün yüzde 43 Türk halkı yine bunlara oy vererek (bilmeden) tüm ülkenin tanrı tarafından cezalandırılması, helak (yok) edilmesine olanak sağlıyor. Din uleması, TV’lere çıkıp “içki içen, oruç tutmayanları Selamün Aleyküm diye selamlamayın, aksi halde Tanrı nezdinde siz de içki içen gibi aynı suçu ve aynı günahı işlemiş sayılırsınız” diye vaazlar veriyor.
Bu hoca efendiler neden “yetim hakkı, kamu malı yiyenlere oy verirseniz siz de Tanrı nezdinde yetim hakkı yemiş sayılır, günahkar olursunuz” diye fetva vermiyorlar.
Anadolu’da oruç tutmayanları “günah işliyorlar” diye sokakta tartaklayan Müslüman halkımız hırsız ve rüşvetçileri günahkar saymıyor, aksine bunları “günah işleme özgürlüğü” diye baş tacı ediyorlar.
- Şuara Suresi; “halkın parasıyla kendilerine şaşaalı saraylar yapıp, saltanat ve safahat eylemek haramdır, ihanettir, firavunluktur” diyor.
Bunlar, Atatürk Orman Çiftliği’nde onbinlerce ağaç katledip (fakir fukaranın rızkıyla) katrilyonlar harcayarak eşi görülmemiş kaçak saraylar yapıyor. Diyanet İşleri Başkanı ve Müslüman Türk halkının gıkı çıkmıyor.
- Türkiye’de üniversiteyi bitirmiş milyonlarca genç iş beklerken, iktidarın, bakanların, akraba-i taallukatları imtihansız “hülle yoluyla” işe alınıyor. Bu hak gaspçıları ve vicdansızlara karşı yüz binlerce genç sokaklara dökülerek, bunları lanetleyip, hakkını aramıyor.
- 17 Aralık’ta eşi görülmemiş devlet soygunu suçüstü yakalanıyor. Kılıçdaroğlu, bu soygunların 245 milyarı geçtiğini belgeleriyle kanıtlıyor. Bunlar hırsızlıkları örtbas için yalan ve iftirayla suçu başkasına atma zilletine düşüyor. Cemaati Müslimin en ufak bir tepki göstermiyor.
Hırsız ve rüşvetçileri suçüstü yakalayan polis ve savcıların “haşhaşi, paralel” diye hayatları söndürülüyor. “Hukuk devleti yerle bir ediliyor. Hukuk uleması, sözde bilgin, aydın, yazar-çizerler, Allahlık yüksek yargı ve HSYK’nın en ufak bir tepkileri olmuyor. Topyekün dut yemiş bülbül kesiliyorlar.
- 3 yaşındaki çocuğa anaokulunda din ve cinsiyet bilgileri verilmesine milyonlarca ana-baba bu ne rezalet diye feveran edip, ulusal bir tepki göstermiyor.

HIRSIZ VE RÜŞVETÇİLERİ GÖRMEZDEN GELMEK, ONLARA YATAKLIK ETMEKTİR

Türkiye soyuluyor. Vatan satılıyor. Hukuk devleti, toplumun tüm değerleri çökertiliyor. T.C. can çekişiyor. Türkiye’de yaprak kımıldamıyor.
Çoğunlukla çıkarcılık ve ödleklikten malul medya, üniversiteler, sendikalar, sivil toplum örgütleri gök kubbeyi bunların başına indiremiyor. Aksine sıkılmadan bunlara amigoluk ya da tetikçilik yapıyorlar.
Kimi medya, ne yapayım, beni mamalayıp, tasmaladılar,
Kimi bilgin kimlikli hokkabazlar, “ne yapayım beni rektör yaptılar.”
Kimi savcı ve yargıçlar, “ne yapayım? Rüyamda görsem inanmazdım ama beni üst düzey yargı üyesi yaptılar.”
Yüzde 43 Türk halkı da, “ne yapayım benim kömürümü, mercimeğimi verdiler” deyip, onur ve kişiliklerini feda ederek hep birlikte ülkeyi musalla taşına yatırdılar. Böyle bir toplumu tarih yazmıyor.
Örneğin; mahallede bir hırsızın bir evi soyduğunu gören bir vatandaşa hırsız “al şu parayı beni görmemiş ol” der, vatandaş da hırsızı görmemiş olursa bunun adı suça ortaklık ve yataklık değil midir?
O halde 3 ton kömür, on paralık çıkarlar uğruna tüm bu melanetleri görmezden gelmek, hırsız ve rüşvetçilere yataklık değil de nedir?
Bugün Ekrem Dumanlı ve Hidayet Karaca’ya yapılanlar, dün Balyoz ve Ergenekon’a yapılan “faşist, tirajı-komik” yöntem ve uygulamaların tıpa tıp aynısıdır.
Bu durumda dün ya da bugün yapılan hukuk katliamlarının hepsinin (tek merkezli) bir AKP oyunu olduğu kanıtlanıyor. AKP, dün cemaatçi savcı ve yargıçları kullanmış, bugün de kendi getirdiklerini kullanıyor.
Peki, bu muhterem savcı ve yargıçlar, nasıl oluyor da kendilerinin bu denli kullandırılmasına izin veriyor. Neden ve niçin bu denli kişilik ve kariyerlerinden fedakarlık yapıyorlar?

*Sonuç:
Medya, “özgürlüğe, milli birlik ve bütünlüğe” sahip çıkmıyor.
Yargıçlar, “anayasaya, hukuk devletine” sahip çıkmıyor,
Cumhuriyet savcıları, “laik Cumhuriyete” sahip çıkmıyor,
Bilgin ve aydınlar, “rejime, devrimlere” sahip çıkmıyor,
Sarılaşmış, göbeğini kaşıyan sendika ağaları, “işçilerine” sahip çıkmıyor,
Atatürk’ün gözbebeği Türk gençliği, “Türklüğe ve Atatürk’e” sahip çıkmıyor,
Atatürk’ün laik Cumhuriyeti emanet ettiği Türk Ordusu, “askerine, vatana, Misakı Milli’ye” sahip çıkmıyor,
Bu denli kimsesiz, sahipsiz kalmış Türkiye, “haraç-mezat” ediliyor.