Atatürk, “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir” diyor. Bu amaçla bilim, kültür reformu ve eğitim seferberliği gerçekleştiriyor. Köhne, molla medreseler yerine çağdaş, modern üniversiteler kurduruyor. Kentlerde halk evleri, köy ve kasabalarda halk odaları, kırsal kesimde köy enstitüleriyle, halkın bilgi ve kültür düzeyini nicelik ve nitelik olarak yüceltiyor.

Çoğunluğu Almanya’dan dünyanın en ünlü 51 bilim adamını Türkiye’ye davet ediyor. Bunlar teknik üniversite, hukuk, tıp, ziraat fakültelerinin kurucu profları oluyorlar. Einstein’ı da davet ediyor, o gelemiyor. Ama Atatürk’e övgü ve takdir dolu mektuplar yazıyor.
Atatürk, “Kültür ve sanattan yoksun bir milletin hayat damarları kopmuş demektir” diyor. Kültür ve sanat dehası Karl Ebert’i davet ederek Türk tiyatro ve operalarını kurdurtuyor. Buralarda yetişen uluslararası değerde virtüoz sanatçılar ve gerçekleştirdiği reformlarla Türkiye’yi çağdaş uygarlık düzeyine taşıyor.
Bunlar ise ikbal ve iktidarlarını cehalet üzerine kurguluyor. Bu nedenle Atatürk devrim ve kazanımlarını, bilim kurumlarını bir bir yok ediyorlar.
Bu şekilde Atatürk’ün “çağdaş, uygarlık rotasını” molla, bedevi, yobaz, terör ve cehalet dünyasına çeviriyorlar.
Hitler’in ünlü propaganda bakanı Gobels, yalan ne kadar büyük olursa cahil halk kitleleri o kadar çok inanır, diyor.
Bunlar tam 12 yıl, yalana, dolana dayalı Gobels yöntemiyle halkı cehalete mahkum ediyor. Kindar ve dindar bir nesil yetiştirmek amacıyla Milli eğitim molla eğitime, üniversiteler medreseye dönüştürülüyor. Tüm liseler imam hatipleştiriliyor. Pozitif bilim ve eğitim din eğitiminin tutsağı yapılıyor.
Erdoğan’ın neden herkes “din dersleri ihtiyari olsun diyor da fizik, matematik dersleri seçmeli olsun demiyor” diye yakınması tüm dünyada şaşkınlıkla karşılanıyor. Böyle bir gafı en ilkel kabile reisleri bile yapmıyor.
Yüce kurtarıcının ilim ve irfanla oluşturduğu ülke dokusunun kimyası bozulunca insanlar yaşanan bu rezaletleri aklıselimle tahlil edemiyor. Yüzde 43 halkımız “bugün dünyadaki bilim-teknoloji harikaları uçak, TV, bilgisayar, telefon, elektrik akla ne geliyorsa” bunlar matematik, fizik, kimya eğitiminin mi yoksa imam hatip eğitiminin mi ürünüdür?” diye sorgulamıyor.
Sonuçta hırsızlıklara “günah işleme özgürlüğü”, “Tayyip Erdoğan’a dokunmak bile ibadettir” diyecek kadar idrakleri kararıyor.

Kaderimizi Obama’nın beyzbol sopası tayin ediyor

Güneydoğu’nun satılmasının bir emperyalist oyunu olduğunu da anlayamıyor. Zerre kadar nedeni olmayan bir akıl tutulmasıyla Türkiye’nin Suriye batağına gömülmesi, 2 milyon Suriyelinin Türk sosyal ve ekonomik yapısını dinamitlemesi yüzde 43 halkı ırgalamıyor. Türkiye’de insanlar yaşam savaşı verirken bir milyarlık yasa dışı bir sarayda Hazretin nasıl vicdan huzuruyla oturduğunu sorgulamıyor. 400 milyon dolarlık özel süper lüks uçakların hesabını soramıyor.
Böyle bir savurganlığı Obama yapsa adam toz edilirdi.
Tüm bunlar “bakara-makaracıların” din-iman pompalayarak halkı afyonlamalarının ürünü oluyor.
Atatürk; “Cumhuriyet fazilettir” yani demokrasi, hukuk ve özgürlük savaşı vermek, vatan ve milletini sevmektir, diyor.
Bunlar ise “namus, dürüstlük ve ahlaki değerlerin ihyası, tüm okulların imam hatipleştirilmesiyle mümkündür”,
“Eğer imam hatipler olmasaydı sokaklar tinercilerden geçilmezdi” diye fetva buyuruyor.
- Oysa “imam hatiplilerin yönettiği” Türkiye’de rüşvet ve hırsızlıklarda dünya rekorları kırılıyor.
- İmam hatiplilerin yönettiği Türkiye’de 2002’den öncesine göre uyuşturucu bağımlılığı yüzde beş yüz, kadına şiddet, tecavüz olayları yüzde bin beş yüz artıyor.
- Atatürk “laiklik demokrasinin olmazsa olmazıdır” diyor, Türkiye’yi yöneten imam hatipli büyüklerimiz “laiklik kafirliktir, bir insan laikse Müslüman olamaz” diyor.

* * * *

16 Haziran 2013 tarihli bir Başbakanlık genelgesiyle “tüm kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar, ‘kupon’ arsa ve araziler, ‘maden işletmeleri’ her ne varsa satışları, ihale ya da kiraya verilmeleri için Başbakanlıktan izin alınması” gerektiği emrediliyor.
Türkiye var oluş ve Misakımillî savaşı veriyor.
Güneydoğu’da fiili Kürt devleti fink atıyor.
Atatürk’ün büyük Türkiye’si Ortadoğu’nun fellah bataklığında can çekişiyor.17 Aralık eşi görülmemiş devlet soygunuyla büyük bir travma yaşanıyor.
Tüm bunlar zirvedekileri rahatsız etmiyor. Bunların akılları, fikirleri ve temel uğraşıları Esad, Fethullah ya da “arsa, maden” tahsis ve izinleri oluyor.
Bu durumda kamuya ait arsa tahsis ve maden işletme izin ve kiralamalarının Başbakanlık iznine tabi kılınması işletme ve girişimcilerin Başbakanlık makamıyla “diyalog kurup, işlerini halletmeyi(!)” zorunlu kılıyor.
Özellikle tüm ihalelerin yandaş, paradaşlara verilmesi nedeniyle “vuku bulan kazalar ve yolsuzluklarda birkaç göstermelik laf dışında” kimsenin kılına dokunulamıyor. Böyle bir garabet ve çarpıklığa dünyanın hiçbir ülkesinde tanık olunmuyor.