Ayla ÖZDEMİR- Siyasal Bilgiler Fakültesi, diğer bir deyişle bu yıl 156. yaşını kutluyor. Türkiye’de, maliye, iktisat, kamu yönetimi, işletme, çalışma ekonomisi ve endüstri ilişkileri ve uluslararası ilişkiler alanında yüksek öğrenim sağlayan en köklü kurum olan Mülkiye'nin kuruluşu ve gelişmesi yüz yıldan uzun süredir devam etmekte olan ülkemizin modernleşme ve batılılaşma hareketiyle yakından ilgilidir.



Toplumsal reformların başlamasıyla birlikte, yönetim anlayışının, yapılmakta olan reformlara uyum sağlaması, siyasi ve idari kurumların etkinliğini arttırma ihtiyacları, çağdaş standartlarda idarecilerin yetiştirilmesini gerekli kılmıştır.

ATATÜRK'ÜN İSTEĞİYLE ANKARA'YA TAŞINDI

Mülkiye bu ihtiyacı karşılamak üzere, 1859 yılında İstanbul’da bir meslek okulu olarak kurulmuş ve kuruluşundan itibaren bir dizi değişikliğe uğramıştır. Kuruluşunda Mekteb-i Mülkiye-i Şahane adıyla İç İşleri Bakanlığına bağlı bir kurumken, 1918 yılında adı Mekteb-i Mülkiye olarak değiştirilmiş ve Eğitim Bakanlığına bağlanmıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, 1936-1937 öğretim yılında, Atatürk’ün isteğiyle Ankara’ya taşınarak adı Siyasal Bilgiler Okulu olmuş ve öğretim süresi dört yıla çıkmıştır. 23 Mart 1950 tarihinde 562 sayılı yasa ile de Ankara Üniversitesinin çatısı altına girerek adı Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi olmuştur.

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunları ki Mülkiyeliler olarak adlandırmaktadır, Dış İşleri, İç İşleri ve Maliye Bakanlığı gibi kamu kurumlarının yanında bankalar ve özel şirketlerde en üst makamlarda istihdam edilmektedir. Ayrıca, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu Mülkiyeliler arasında çok sayıda başbakan, bakan, milletvekili, büyükelçi, vali, gazeteci ve önde gelen iktisatçılar bulunmaktadır.

1908 yılında Mülkiye'de kurulan "Müdavimin-i Mülkiyye Cemiyeti", Osmanlı ve Cumhuriyetin ilk öğrenci derneğidir.


 KURULUŞ YILDÖNÜMÜNDE 50. YIL MEZUNLARINA MADALYA !


Mülkiyeliler 156.yılı da coşkuyla kutladılar. Kuruluş Yıldönümü etkinlikleri kapsamında düzenlenen 50. yıl mezunlarına (1961 Girişliler) madalya töreni 3 Aralık 2015 Cumartesi günü Aziz Köklü Salonu’nda gerçekleştirildi. Törenin ardından 50. yılını kutlayan mezunlar, Mülkiyeliler Birliğindeki akşam yemeğinde bir araya geldiler.

"SAYGINLIĞININ SIRRI HAKSIZLIĞA KARŞI BİR OLABİLMEKTE"


Mülkiyeliler Birliği Genel Merkezi 156. yıl ile ilgili şu mesajı yayımladı:

"156 yıldır olduğu gibi bugün de ülkenin en saygın kurumlarından biri olan Mektebimiz, 'Mülkiye' yeni bir yaşına giriyor. Mülkiye'nin saygınlığı hocalarından, mezunlarından ve öğrencilerinden geliyor. Haksızlığa karşı bir olabilmelerinden geliyor. Haksızlığa karşı bir olan, insan haklarına inanan ve bu hakları savunan, demokratik ve laik Cumhuriyete sahip çıkan mezunlar vermeye devam eden irfan ocağımız, Mekteb-i Mülkiye'nin 156. yılı kutlu olsun."

Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı Erdal Eren ise 156. yıl kutlama mesajında şu ifadelere yer verdi:

"SON YILLARDA VATAN, MÜLKİYE'YE DAHA ÇOK İHTİYAÇ DUYUYOR"


" Saygıdeğer Mülkiyeliler,
Hukuk devletinden, sosyal devletten, temel hak ve özgürlüklerden gitgide uzaklaştığımız bu dönemde halen Vatan için umut besleyebiliyorsak Mülkiye ve Mülkiyeliler var olduğu içindir. Mülkiye’nin havasını teneffüs etmek bile demokratik ve laik Cumhuriyete ve onun kazanımlarına sahip çıkmayı, haksızlıkların, eşitsizliklerin, ayrımcılıkların karşısında durmayı, temel hak ve özgürlüklerden yana olmayı, ilerici ve eşitlikçi bir ülke idealini beraberinde getirir. Son yıllarda içinde bulunduğumuz yağma ve yıkım döneminde Vatan, Mülkiye’ye daha çok ihtiyaç duymaktadır. Kaygılarımız vardır ancak korkularımız yoktur. Çünkü Mülkiye, üniversite eğitimi için 4 yıllığına beklenen bir durak değil; ömürlük bir yoldur, yoldaştır. Bu duygu ve düşüncelerle, İrfan ocağımız Mekteb-i Mülkiye’nin 156 ncı kuruluş yılını kutluyor, bundan tam 156 yıl önce tohumları atılmış bu koca çınarın gölgesinde yetişmiş/yetişen tüm Mülkiyelileri saygıyla selamlıyorum."

ATATÜRK’ÜN MÜLKİYELİLERE HİTABI


Atatürk, İsmet İnönü’ye 1935 yılı Aralık ayında gönderdiği telgrafında şöyle diyor:

“Yıldönümlerini kutlamak için Siyasal Bilgiler Okulu diplomalılarının beni anarak toplantıya başlamış bulunduklarını bildiren telefon yazınızı aldım. Birdenbire duygumu tahlil edemedim. Bunun için Siyasal Bilgiler Okulu diplomalıların sözleri üzerinde bütün dikkatimi kullanarak düşünmek lüzumunu hissettim. Bunlar kimlerdi? Fazla düşünmeye hacet kalmadı. Derhal bildim ki bana içten sevgilerini haykıranlar, yarım asırdan beri Büyük Türk Ulusu’nun tam anlamı ile millet olmasına çalışan, modern bir Türk Devleti kurmak için insanlık fedakarlıklarının hiçbirini esirgemeyen; kültür, idare, intizam ve devlet adamlığını en son ilmi telakkilere göre tebellür ettirmeye çalışmış ve çalışan yüksek değerde arkadaşlarımdır. İşte bu intibayı kendi kafamda ve vicdanımda duyduktan sonradır ki, telefonunuzun birinci satırının sonundaki dalgınlık aydınlandı.

Ben, İsmet İnönü’nün karşısında bulunmakla mutlandığı görevden manen değilse bile maddeten uzak kalmış olmaktan teessür duymadığımı söyleyemem. Ancak, şununla müteselliyim ki; senin; hakikatı, asaleti, Millet ve Devlet için gönüllüleri, ateşlileri benim kadar ve belki de benden daha parlak görür olduğunu bildiğimdir. Onun için, rica ederim söyleyiniz o arkadaşlara ki, bu devletin en aşağı yetmiş sene evvelki halini bilenleri içlerinde bulundurmaktadırlar ve yine İnönü’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da çocuk olarak yaşamış ve yüksek manalı, kalifiyeli, Devlet ve Millet mefhumunu anlayarak yetişmişlerdir. İşte onların hepsine söyleyiniz ki, şimdiye kadar yaptıkları temiz ve Türklüğe layık olabilen işleri dolayısı ile kendilerine minnetle mütehassisim.

Fakat yine o arkadaşlara söyleyiniz ki, Türk Milleti’ne, Türk Cumhuriyeti Devletine karşı yapmaya mecbur olduğumuz görevler bitmemiştir ve bitmeyecektir. Bu dünyadan göçerek Türk Milleti’ne veda edeceklerin, çocuklarına, kendinden sonra yaşayacaklara son sözü şu olmalıdır :

Benim, Türk Milleti’ne, Türk Cumhuriyeti’ne Türklüğün istikbaline karşı ödevlerim bitmemiştir. Siz onları tamamlayacaksınız. Siz de, sizden sonrakilere, benim sözümü tekrar ediniz.

Bu sözler ferdin değil, bir Türk ulusu duygusunun ifadesidir. Bunu, her Türk, bir parola gibi kendinden sonrakilere mütamediyen tekrar etmekle son nefesini verecektir. Türk ulusunun nefesinin sönmeyeceğini, O’nun ebedi olduğunu göstermelidir. Yüksek Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur.”

Atatürk Diyor ki; 

"Yurda hizmet, İnkılaba İnan ve Cumhuriyet ülküsüne bağlılık gibi yüksek ve yaratıcı kavramlarla beslenen bilinçli sevgi, bugünün ve yarının en muvafakkiyetli vazife erlerini yetiştirecek bir öz kaynaktır. Bunun Mülkiye Mektebi ve Mülkiyeliler arasında belirmesini görmek, beni pek sevindirdi."