TBMM Başkanlığı seçimi sonrası ısınan AKP-MHP koalisyonu iddialarında en önemli sıkıntı MHP'nin 'çözüm süreci' konusundaki uzlaşmaz tavrı olduğu belirtiliyor. AKP, MHP'nin 'çözüm' karşıtlığını aşmanın yollarını arıyor. Konu ile ilgili en önemli açıklama Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'tan geldi. Kurtulmuş, MHP'yi koalisyona ikna etmek için 'çözüm süreci'nin isminin değişebileceğini söyleyerek, "süreçte bazı revizyonlar olabilir" dedi.

Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Meclis Başkanlığı seçimi sonrası MHP - AKP koalisyonunun ön plana çıkmasına ilişkin olarak, “MHP ‘Çözüm sürecine karşıyız’ diyor. İsmi değişebilir, süreçte bazı revizyonlar olabilir” dedi. “Türkiye ’de MHP seçmeninin de yaklaşık yüzde 48’i çözüm sürecinin sürdürülmesini istiyor” diyen Kurtulmuş, “Bırakın tekrar silahlı çatışma dönemi başlasın, şeklinde bir şeye milletin razı olmayacağını düşünüyorum” ifadesini kullandı.

Milliyet Ankara Temsilcisi Serpil Çevikcan'a konuşan Numan Kurtulmuş’un açıklamaları özetle şöyle:

En zor dönemlerden birindeyiz: (Hükümet kurulursa 4 yıl sürer mi?)

Zor bir tabloyla karşı karşıyayız. Ama söylediğim temel alanlarda bir restorasyon sürecinin içine girilir, yeni kapılar açılabilirse tabii ki uzun dönemli hükümet olabilir. Buradaki kilit müştereklerde anlaşarak bir noktaya gelinmesidir ama herhalde Türkiye siyasetinin en zor dönemlerinden biri, bunu da kabul ediyoruz. Ben bir erken seçimin de Türkiye’ye ekonomik ve siyasi ilave bir yük getirmeyeceği, dalgalanma oluşturmayacağı kanaatindeyim.

Bahçeli tutarlı: (Bahçeli’nin Meclis Başkanlığı seçimindeki tavrı)

Kendisi açısından başından beri bir strateji izliyor. Orada bütüncül, tutarlı bir yaklaşımı var. Onun tabii sonucu olarak söyledi. Yani ‘Ekmeleddin İhsanoğlu da sizin cumhurbaşkanı adayınızdı, neden desteklemediniz’ sorusuna CHP'nin vereceği bir cevap yok. Ben kendisini tutarlı buluyorum.

Süreçte revizyon olabilir: (MHP ile koalisyon çözüm sürecinin bitmesi anlamına mı gelecek?)

MHP, ‘Çözüm sürecine karşıyız’ diyor. İsmi değişebilir, şu olabilir, bu olabilir ama Türkiye’de MHP seçmeninin de yaklaşık yüzde 48’i çözüm sürecinin sürdürülmesini istiyor. Süreçte bazı revizyonlar olabilir, yapılabilir. İsimlendirmeler değişebilir, şöyle olur böyle olur ama bu gidişatın zıddına, ‘Bırakın tekrar silahlı çatışma dönemi başlasın’ şeklinde bir şeye milletin razı olmayacağını düşünüyorum.

Adımların şekli değişebilir: (Çözüm sürecinde konsept değişikliği mi olacak, bunun için yeni hükümet mi bekleniyor?)

Bizim hükümet olarak, ‘Bu iş artık kapanmıştır’ diye bir irademiz yok. Çözüm sürecinin yanında duran üç partinin aldığı oylar da ortada. Tereddütler, güvensizlikler çıkmış olabilir ama seçim sonuçları çözüm iradesini pekiştirmiş bir iradedir. Buradan kimsenin kolay kolay geri dönmeyeceğini düşünüyorum. Yüzde 80’i geçtik, geriye yüzde 20 en zor kısmı kaldı. HDP’nin, işi, ‘Ey elinde silah bulunanlar, silahı bırak’ haline getirmesi lazım. Elinde silah olacak, silah sesleri olacak, ondan sonra demokrasi olacak; burada bir çelişki var. Çözüm sürecini Türkiye halletmek mecburiyetindedir. İsmi değişebilir, adımların şekli değişebilir ama sonuçta silahların toprağa gömüldüğü, eşit yurttaşlık üzerinden yeni bir Türkiye’nin inşasını tamamlamak mecburiyetindeyiz.

Abesle iştigal: (Cumhurbaşkanı’nın anayasal sınırlara çekilmesi talebi)

‘Yetkileri çoktur’ tartışması başka bir tartışmadır. Halkın oylarıyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’dır. Anayasal sınırları içinde hareket etsin ne demek? Cumhurbaşkanı, hükümeti kurma görevi verdiği anda zaten anayasal sınırları içinde hareket etmiş olacak. Süreci anayasal olarak zaten örgütleyecek. 45 gün içinde hükümet kurulamadığı zaman erken seçime götürecek olan makam da Cumhurbaşkanlığı. Dolayısıyla, tartışma abesle iştigal. ‘Ben Cumhurbaşkanı ile görüşmem ama Cumhurbaşkanı’nın görevlendirdiği bir Başbakan, koalisyon ortağı olarak kabul ederse olurum’ demek çok büyük bir çelişki.

Cumhurbaşkanı manzarayı okuyor: (Cumhurbaşkanı erken seçim, hükümet koalisyon istiyor haberleri konusunda)

Cumhurbaşkanı Türkiye’nin en tecrübeli siyasetçilerinden biri. O da bu manzarayı okuyor. Milletin söylediği şey ortada. Tek başına iktidar çıkmadığına göre ikinci adıma geçiyoruz. Realite koalisyon çıkmasıdır. Kuramadık koalisyonu, erken seçim var. Oyunun kuralları bu kadar açık. Hükümet samimi olarak denenecektir. Ara kesitler nerede çoğalırsa orada bir koalisyon şekillenir.

ABD Elçisi’nin sözleri dikkate değer: (ABD Büyükelçisi’nin Suriye ile ilgili açıklamaları)

Görüşleri bizim de endişeyle dile getirdiğimiz görüşlerin bir kısmını içeriyor. Bunların dile getirilmiş olması bizim açımızdan dikkate değerdir. Suriye terör örgütlerinin konfederasyonu şekline dönüştü. En kanlısı DAEŞ. Muazzam bir demografik yapı değişimi söz konusu. Böyle baktığımız zaman çok net diyebiliriz ki sanki 100 yıl sonra yeni bir Sykes Picot Ortadoğu’da icraya konuluyor. En son Tel Abyad’da; IŞİD geliyor bir yere, arkasından koalisyon uçakları bombalıyor ve arkasından PYD ilerliyor. Çok net gördüğümüz gerçek buydu. Bu devam edemez.

Oldu bittiye izin vermeyiz: Halep’te yeni bir denge değişikliği ortaya çıktığı zaman en az 300-400 bin göçmenin Türkiye’ye gelmesi kaçınılmaz. Fırat’ın batısında yer alan bölgede, Azaz bölgesinde çatışmalar derinleşir, IŞİD-PYD oraya girerse oradan da yine yüz binlerce insanın Türkiye’ye gelmesi kaçınılmaz. Türkiye buna daha fazla seyirci kalamaz. Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde bir oldubittiye müsaade etmesi mümkün değil. Orada bir harita değişikliği, etnik temizlik ve arkasından siyasi bir parçalanmaya müsaade etmeyeceği aşikârdır. (Türkiye, Cerablus bölgesini kapsayan 110 kilometrede bir önlem alacak mı?) Kürt koridoru diye bir kavramı reddediyorum. Sorun, Kürtlerin varlığından kaynaklanan bir sorun değil. Bu etnik meseleyi halkların özgürlüğü şeklinde değil de örgütlerin özgürlüğü şeklinde anlarsak buradan bir çıkış yok. Bir örgüte karşı diğer bir örgütü desteklemek hayati bir hata olur. Bunu yavaş yavaş bazı batılı ülkelerin de anlamakta olduğunu görüyoruz. Ben Amerikan Büyükelçisi’nin açıklamalarını da bu açıdan önemsiyorum. Bizim bu duruşumuzu anlamış olan bir açıklama olarak görüyorum. İnşallah devamı gelir.

Askeri seçenek son çare: (Askeri seçeneğe ne kadar yakınız?)

Türkiye hiçbir zaman askeri seçeneğin olmasını istemez. Ama fiilen her gün sınırlarımızda onlarca farklı tehditle karşı karşıya kalıyoruz. Türkiye askeri seçeneği her zaman son çare olarak görmüştür. Sonuçta bizim bu duruşumuzun ilgililer tarafından anlaşılacağını ve özellikle Fırat’ın batısında yeni çatışmaların, IŞİD-PYD’nin konuşlanması ve ondan kaynaklı yeni çatışmaların ortaya çıkmayacağını zannediyorum.

IŞİD terörü riski var: (IŞİD’in Türkiye içinde terör eylemi yapma ihtimali)

Böyle bir risk her zaman var. Çünkü kontrol edemediğiniz bir unsur. Dünyanın her yerinde son derece profesyonel şekilde her tür eylemi yapabiliyorlar. 7-8 bin kişiyi IŞİD’li olduğu gerekçesiyle deport etti Türkiye. Ama böyle bir risk vardır.