1 Kasım seçimlerinden 7 Haziran’dan farklı bir tablo beklemediğini belirten Özdil, “Üç aşağı beş yukarı sonuç aynı olacak ama şu bir gerçek ki; önümüzdeki kış modasında Tayyip Erdoğan olmayacak, bu kesin” dedi ve ekledi: Erdoğan gitti. 7 Haziran’da da gitmişti. Algılamak için zamana ihtiyaç vardı. Zaman lehimize işliyor...

RÖPORTAJ: Nil SOYSAL
FOTOĞRAF: MERT ARISLAN


Dilimde tüy bitti desem yeri... Yılmaz Özdil ile yaptığım her röportajda yazıyorum; kendisi öngörüleri tam 12’den vuran bir yazar! Aslında bu tür soruları sevmiyor. Mesela; “1 Kasım’da ne olacak” soruma; “Ben nereden bileyim. 1Kasım henüz gelmedi ki” diyebiliyor. Ancak, Şubat 2015’teki röportajda söyledikleri ile o gün için sürpriz olan seçim sonuçlarını öngören Özdil, önümüzdeki seçimler için olmasa bile “kış mevsimi” için de sürpriz öngörülerde bulunuyor! Benim tavsiyem o ki; Özdil’in öngörülerini ve yorumlarını ilk önce muhalefet partilerinin yöneticileri okumalı... Çünkü biraz acılı, ama bir o kadar da faydalı...

GENÇLER OKUYUP DERS ALSIN

Kadın’ı AKP’liler okusun diye mi yazdınız? Haftaya seçim var ve bu kitap seçim sonuçlarını bile değiştirebilir (mi) ?
(Gülüyor) Kitapları ben yaz tatilimde yazabiliyorum. Bu adamlar da her yaz seçim yapıyorlar. Dolayısıyla kitapların seçim tarihine denk gelmesi bademlerin yüzünden. Her yaz seçim var! Ama ben bu kitabı mümkün olduğunca genç arkadaşların okuması, bizim jenerasyonun yaptığı hataları görmesi, tekrar etmemesi, düzeltmesi umuduyla yazdım.

ÜÇ AYDA ANCAK HIYAR YETİŞİR

1 Kasım genel seçimleri için öngörünüz nedir?
Einstein’ın bir lafı var; şartlar aynıyken farklı sonuç beklemek geri zekalılıktır. Aynı tablo çıkacak. Defalarca seçim kaybetmiş Kemal Kılıçdaroğlu ile seçim zaferi bekleniyorsa, burada bir problem var demektir. Ya da defalarca seçim kaybetmiş Devlet Bahçeli ile seçim zaferi bekleniyorsa, burada da bir problem var demektir. Davutoğlu için de aynı durum geçerli, oy kaybetti, gene oy kaybedecek. Üç aşağı beş yukarı aynı tablo çıkacak. Ben bunu futbol takımlarımızın durumuna benzetiyorum. Teknik direktör değişiyor, ama yapısal sorunlar değişmiyor. Çünkü başkan aynı olduğu sürece siz yapısal sorunları değiştiremezsiniz. 7 Haziran seçimlerinden farklı bir vaat söz konusu değil, muhalefet partileri açısından. Mesela insanlar öldürülüyor, bombalar patlıyor, kabuslar yaşanıyor, Ahmet Davutoğlu; “anketler iyi” filan diyor. Muhalefet de bu kabusların AKP’de oy kaybına sebep olmasını bekliyor. Sizin başarınız AKP’nin başarısız olmasını beklemek mi? Kaç sene beklememiz gerekiyor bunun için? Muhalefette bir çaba görmüyorum. Günlük işporta politikalarla, üç aylık hesaplarla işi kurtarmaya çalışıyorlar. Ama üç ayda ancak hıyar yetişir!

CHP BIYIKLI KADIN MI İSTİYOR?

Bu defa bir koalisyon hükümeti kurulabilir mi?
Aslında hiç bu kadar belirsiz bir dönem olmamıştı. Bence CHP geçen seçimde olduğu gibi yine AKP ile koalisyon yapmak için can atıyor. “Oy verin gitsinler” dediler, oy verdik, koşa koşa AKP’ye gittiler. Yine aynı tabloyu bekliyorum. Bu kafayla, 1 Kasım’da değil 111’inci Kasım’da bile netice elde edemeyiz. Bunları söylediğim için kızıyorlar, biliyorum. Ama yandaşlıkla bir yere varamayız. Dost acı söyler misali, iyiye ulaşmak için kötü adam olmaya razıyız. Bunları CHP’yi eleştirmek için değil, CHP’nin başarılı olması için söylüyorum. Gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Teknik olarak AKP ve Tayyip Erdoğan bitti ama, bunun karşılığında topluma umut veren, bunu somut olarak ortaya koyan bir muhalefete ihtiyacımız var. Siz Umut Oran’ı, Ali Özgündüz’ü, Atilla Kart’ı, toplumda karşılığı olan, hayatını topluma vakfetmiş insanları silip, Mehmet Bekaroğlu’nu kadın kontenjanından parti yönetimine sokarsanız, sizin ancak bıyıklı kadınlarınız olur! Yeni CHP zihniyeti bıyıklı kadın mı istiyor?

Başbakan, “AKP iktidar olmazsa, Beyaz Toroslar gezer” dedi. Sonra da öyle demek istemediğini söyledi. Siz ne anladınız?
Ben tam 33 senedir gazetecilik yapıyorum. Böyle bir seçim vaadi görmedim. “Biz iktidarda kalırsak faili meçhul bombalarla öleceksiniz, biz iktidardan gidersek beyaz Toroslarla öleceksiniz!” Bu değişik bir seçim vaadi... Bence Kiziroğlu’nun ak Toros’una karşılık, muhalefet de çıkıp; “Hepinizin kafasına hidrojen bombası atacağız” deyip, daha fazla oy talep edebilir. Eğip bükmeden söylüyorum; Davutoğlu bu cümleyi söylediği andan itibaren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın Başbakan hakkında soruşturma açması lazım.

EROL GÜNAYDIN ÖRNEĞİ... 

Bizde soruşturma deyince yayın yasaklarını algılıyoruz. İşte Ankara katliamı...
Yetersiz insanları göreve getirirseniz bu sonuç kaçınılmaz olur. 76 yaşındaki rahmetli tiyatrocu Erol Günaydın’ı asker kaçağı diye otelde yakalamasını bilen devlet, Aydınlık yazarı Mehmet Faraç’ı sabahın 5’inde gözaltına alan devlet, ya da Iraklı Türkmen lideri pasaportunda bilmem ne var diye havaalanında yakalayan devlet, canlı bombaları yakalayamıyor! Ben bu mesleğe polis muhabiri olarak başladım. Bu ülkede devletten habersiz sokaktaki otomobilin teybini bile çalamazsınız! Bana hiç kimse bu canlı bombadan haberimiz yoktu diyemez.

YOKUŞ AŞAĞI SÜRAT ARTIYOR

Geçen şubat ayındaki röportajımızda; “Ergenekon demode, şimdi paralel moda” demiştiniz. Bugünün modası ne?
Bence henüz çok algılanmamış olabilir ama; kış modasında Tayyip Erdoğan yok. Tayyip Erdoğan gitti. Aslında 7 Haziran öncesinde de gitmişti. Ama bunu algılamak için biraz zamana ihtiyaç var. Çünkü yüzde 50 oy almış bir hareketin bir günde çözülmesi, erimesi mümkün değil. Eşyanın tabiatına aykırı. Ama yokuş aşağı sürat artıyor.

Çalışmam lazım köşe yazarı olarak iş var!

Günlük yazılar mı, kitaplar mı?.. Hangisi ağır basıyor?
Kitap yazmak, köşe yazmak falan benim çok da arzuladığım şeyler değil. İşsiz kaldığım için, mecburen köşe yazarı olmuştum. Hepsi bu. Yoksa günde bir tek yazı yazmaya bile üşeniyorum. Köşe yazarlığına karşı bir köşe yazarıyım. Gazeteler köşe yazarlarına oda, sekreter, araba, yemek, ağırlama bütçesi, vesaire verdikleri için muhabirlere para kalmıyor. Haber getirecek muhabirler işten atılırken, emekçi gazeteciler işlerine belediye otobüsü ile gitmeye çalışırken, yazarlar lay lay lom yaşıyor. İki satır geri zekalıca cümle yazan herifler, Tayyip Erdoğan’ın Ak Saray’ı gibi odalarda oturup, evlerine korumalarla filan gidiyor. Medyanın son durumu bu... Gazete ne diyecekse kendisi demeli. Yazarları üzerinden söylememeli. Dünyada bu kadar çok yazar, bi tek bizde var. Neredeyse, okur sayısından çok yazar sayısı var!

Önümüzdeki 6 ay çok kritik!

7 Haziran’dan sonra gerçekleşmeyen normalleşme, 1 Kasım’dan sonra gerçekleşebilir mi? Umut var mı, yok mu?
Ben mesleğe başladığımda önümüzdeki altı ay çok kritikti. Bu yaşıma geldim, önümüzdeki altı ay çok kritik! 70 tane filan kritik dönem geçirdim ben. Türkiye’nin kritik dönemleri hiç bitmez! Çünkü, bizi devamlı geleceğimizle korkutuyorlar. Ama bizim geleceğimiz çok aydınlık. Mustafa Kemal, devrimlerini yaptığında Türkiye nüfusu 10 milyon, ona inanan insan sayısı yüzde 1’di. Bugün Mustafa Kemal aydınlanmasından faydalanan ve bundan asla vazgeçmeyecek insan sayısı yüzde 50’nin üzerinde. Dolayısıyla asla korkmayacağız. Bu olan biteni vücuda girmiş bir virüs, bir gribal enfeksiyon gibi algılayacağız. Buna kalpten inanıyorum ben. Bademler kaybetti. Türkiye’nin önü çok açık. Karamsarlığa kapılan varsa eğer, sokağa çıkıp gençlere baksın. Biz bu mücadeleyi çoktan kazanmışız. Sadece biraz zaman problemimiz var. Ama artık o zaman da bizim lehimize işliyor.

YANDAŞLIKLA BİR YERE VARILMAZ
Özdil, muhalefete yönelik eleştirilerine kızanlara, “Yandaşlıkla bir yere varamayız. Bunları CHP’yi eleştirmek için değil, CHP’nin başarılı olması için söylüyorum” yanıtını verdi.