Röportaj: Nil SOYSAL / Fotoğraflar: Gülşah OZAN

“Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda” kitabı üzerinden Türkiye’nin gündemini değerlendiren Yılmaz Özdil, CHP’nin bu seçimde göstereceği adayların önemine dikkat çekti ve ekledi: “CHP seçimde hem kendi oy oranını, hem de AKP’nin alacağı oy oranını belirleyecek.  Tarihi sorumluluğu var...”


SÖZCÜ Yazarı Yılmaz Özdil ile röportajımızın bugünkü bölümünde derin siyaset var. Ama sizi bu derin siyasi sohbetle baş başa bırakmadan önce, kısaca ambiyanstan söz etmek istiyorum. Mekanımız Erenköy’deki Divan. Masamız kabul günü gibi. Yazarımızın son kitabını alan geliyor. Hiç itirazı yok, tek tek imzalıyor kitapları. Bugüne kadar imzaladığı kitap sayısını bilmiyor, ama baskı bakımından kendi rekorunu kırmış. Toplam 5 kitapla 1 milyon baskıya ulaşmış! Tam da o sırada öğreniyorum ki; bir rekoru daha var... İmza günlerinde tanışıp evlenen okurları var. Bu çiftlerin çoğunun çocuklarının isimlerini de o koymuş hep. Dahası yine imza günlerinden birinde tanıştığı Belgin Anne’si var... Silivri Cezaevi’nde 2011’de ölen Kaşif Kozanoğlu’nun annesi Belgin Anne. “Ben artık onun manevi oğluyum” diyor...

- 17/25 Aralık 2013’ten önce yaptığımız röportajda, “AKP fiilen bitti” demiştiniz. Üzerinden iki seçim geçti ve AKP birinci parti olarak çıktı. Bugün ne diyeceksiniz?
Ben bunu kesinlikle tekrar edebilirim. AKP’nin bitmiş bir parti ve bitmiş bir iktidar olduğunu çok rahat söyleyebilirim. Ama bunun yerine ikame edebileceğimiz bir muhalefet partisi yok. Son 5 senedir ben bunu ısrarla yazmaya gayret ediyorum. 2010’da bir kaset kumpasıyla ana muhalefet partisi dizayn edildi. Bu dizayn da AKP’nin iktidarda kalması için yapıldı. Dolayısıyla bugün artık o AKP’nin yürüyecek mecali bile kalmamasına rağmen, yerine koyabileceğimiz bir muhalefet partisi olamıyor. Ana muhalefet partisine oynanan oyunu bozmazsak eğer, AKP iktidarda kalmaya devam eder.
- “Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda” kitabında Doğu Perinçek’in muhalefetine değinmişsiniz. Vatan Partisi’nin Haziran’daki seçimde şansı var mı?
Vatan Partisi’nin çekim alanında olacağı kesin. Yani Vatan Partisi kaç adet oy alacaksa, bu oyların tamamını Cumhuriyet Halk Partisi’nden alacak. O nedenle ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu seçim itibariyle çok önemli bir sorumluluk üstlendiğini düşünüyorum. Yani kendisiyle aynı fikirde olmasa bile, farklı partilerle ortak hedefe varmak için işbirliği yapmaları gerekiyor. CHP, CHP çatısı altında CHP’den daha az oy alan partileri buluşturmak zorunda.

BU SEÇİM DEĞİL REFERANDUM

- CHP kendi içinde bile ayrışırken bu “işbirliği” nasıl olacak?
Kast ettiğim de o zaten. Emine Ülker Tarhan ile aynı düşünmeyebilirsiniz. Ama bu seçim için işbirliği yapmak zorundasınız. Yok eğer yapmazlarsa, bu CHP’nin ödeyeceği bedel olmaz, Türkiye’nin ödeyeceği bir bedel olur. Açıkçası ben bunu bir seçim olarak görmüyorum, referandum olarak görüyorum. Çünkü seçimde iktidarlar değişir. Ama bu seçimin sonucunda biz demokratik olarak mı yönetilmeye devam edeceğiz, yoksa rejim değişikliğine mi gideceğiz? İşte bunun kararını vereceğiz. Tayyip Erdoğan bunu referandum haline getirirse, yüzde 51 çıkaramayacağını bildiği için seçimle gitmek istiyor. Muhalefet partilerinin parçalanarak, AKP çoğunluğunun yakalanabileceğini düşünüyor. Hesabı yanlış değil! Benzer sorumluluğun MHP tarafından da taşınıyor olması gerekiyor. Çünkü nasıl ki Vatan Partisi’nin CHP ile ortak bir seçmen kitlesine sahip olduğunu var sayıyorsak, aynı şekilde Büyük Birlik Partisi ve Osman Pamukoğlu’nun HEPAR’ının da MHP ile ortak tabanda buluştuğunu söyleyebiliriz. Hatta HEPAR’ın bir bölümünün CHP ile ortaklaştığını bile görebiliyoruz.
- Yani BBP ve HEPAR MHP çatısı altında, Vatan Partisi ve Anadolu Partisi ve hatta DSP de CHP çatısı altında mı toplanmalı?
Bu iş birliğini yapmak zorundalar. Aksi takdirde demin de dediğim gibi bunun bedelini Türkiye çok ağır öder.
- Öngörünüz nedir? Sizce bu işbirliğini yapabilirler mi?
Henüz milletvekili adayları açıklanmadığı için bir şey diyemem. Ama bunun böyle olma zorunluluğunu görüyorum. Bu eğer yapılmazsa Türkiye için facia olur. Bu facianın sorumlusu en başta CHP olur.

NİŞANTAŞI ADAYI DİYARBAKIRLI

- CHP kimleri aday gösterirse, sonuç ne olur mesela?
Çok açık söyleyeyim; bu seçimden çıkacak sonuç CHP ve MHP’nin kimleri aday göstereceğine bağlı. CHP, Mehmet Bekaroğlu, Aydın Ayaydın’ı aday gösterirse sonuç başka olur, Metin Feyzioğlu, Ümit Kocasakal, Uğur Dündar gibi isimleri aday gösterirse sonuç başka olur.  Tarihi ve hayati bir sorumluluğu var CHP’nin. Kimi aday göstereceği hem CHP’nin kendi oy oranını, hem de AKP’nin alacağı oy oranını belirleyecek. Göstereceği aday hayatidir! Çünkü CHP kimdir mesela? Aykut Erdoğdu, ya da Özgür Özel midir? Yoksa ana dilde eğitimi destekleyen bir milletvekili mi? CHP’nin içinde o da var, o da var. Mesela Süheyl Batum mudur, Hüseyin Aygün müdür? Dolayısıyla bu seçimin oyunu ne Tayyip Erdoğan, ne Ahmet Kiziroğlu belirleyecek. Bu seçimin oyunu Kemal Kılıçdaroğlu yönetimindeki yeni CHP belirleyecek. AKP’nin alacağı oy bile buna bağlı! İzmir’de Atatürkçülüğü ile ünlü birini aday gösterirse sonuç başka olur, bir liboşu aday gösterirse sonuç bambaşka olur. CHP Diyarbakır Barosu Başkanı olmakla ünlü Sezgin Tanrıkulu’nu Nişantaşı’ndan aday gösterirse, sonuç yine bambaşka olur! Kendisi Nişantaşı aday adayı!
-  Peki HDP barajı geçer mi?
HDP’nin barajı geçip geçmeyeceği merak ediliyor. Çok akıllıca bir hamle yaptılar ve parti şeklinde gireceğiz dediler. Şu anda tahminim o ki; devamlı anket yaptırıyorlar. CHP, seçmeninin bir bölümünü HDP’ye kaptırma riski ile karşı karşıya. Eğer CHP bu seçmeni kaptırırsa, HDP barajı geçeceğini görür ve seçime parti olarak girer.



 

‘Türkiye’nin kriz döngüsü 7 sene’


- Sizin ekonomik tahminleriniz de bugüne kadar deyim yerindeyse 12’den vurdu hep. En son röportajımızda Cumhuriyet tarihinin en yıkıcı ekonomik krizi kapıda demiştiniz. Son durum nedir?
“Beraber Yürüttük Biz Bu Yollarda” kitabında bunu da yazdım. 2002 rakamlarıyla, 2015 rakamlarını yan yana koyduğumuzda AKP’nin Türkiye’yi ekonomik olarak büyütmediğini, borçlarını büyüttüğünü görüyoruz. Türkiye gibi üretmeyen, ekonomisi sıcak paraya dayalı ülkelerin belli dayanma güçleri var. Buna kabaca kriz döngüsü diyebiliriz. Türkiye’nin kriz döngüsü 7 sene! 1994’te Türkiye ekonomik krize girdi. Sonra tekrar bir borç yapılandırmasına gitti ve vaziyeti 7 sene idare etti. 2001’de Türkiye yine ekonomik krize girdi. Kemal Derviş’in programı ile vesaire ekonomi yeniden yapılandırıldı. Bu bizi 2008’e kadar götürdü. 2008’de tekrar ekonomik kriz patladı. Aradan 7 sene geçti. Şimdi 2015’teyiz. Deniz bitti. Devletin bütün tek taş pırlantalarının satılmasına rağmen, Türkiye saman ithal ediyor.
- “Türkiye’deki 49 bankanın 23’ü yabancıların, 45’inde de yabancı hissesi var” diyorsunuz kitapta ve ekliyorsunuz; “AKP Türkiye’yi bankacılıktan adeta sildi.”
Bu krizin1994’ten, 2001’den ve 2008 krizinden daha farklı ve bedelinin daha ağır olacağının kanıtı vatandaşların borçlarıdır aslında. Önceki krizlerde bankalar borçluydu. Bu borçlar vatandaşlara dolaylı olarak yansımıştı. Hiçbir vatandaşın bugünkü kadar ev borcu yoktu. Tüketici kredisi borcu yoktu. Vatandaşın borcu AKP döneminde yüzde 14 bin arttı. Türkiye’deki icra dairelerinin sayısı giderek artıyor.
Yine krizin bir başka göstergesi de maaşlarla ilgili. Artık kimse kimseye zam yapmıyor. Bugün Türkiye’de asgari ücret önemli bir maaş haline geldi. Bunun yanında yine bugün Türkiye’de gelişmiş Avrupa ülkelerinden daha fazla dolar milyoneri var! Bizi Latin Amerika, ya da Hindistan, Pakistan modeline soktular. Mesela Hindistan’da 70 milyon, yani Türkiye nüfusu kadar dolar milyoneri var. Ama nüfusun geri kalanı inekle yatıyor. Bizi de bu hale getirdiler. Benim gördüğüm; bu kriz Türkiye’nin milli sınırlarını bile bir arada tutamayacak kadar yıkıcı bir kriz olacak!

“Türkiye’de 6 milyon işsiz  var! Gazetecinin farkı ne?”


-  Hürriyet’ten ayrılmanız ve SÖZCÜ’ye geçişiniz de var kitapta. Ama aradaki o birkaç aylık dönem yok. O dönemde adeta ortadan kayboldunuz...
Bu kitabın hazırlığının büyük bölümü, o işsiz olduğum dönemde gerçekleşti. Benim kendime ait bir çalışma ofisim ve gazete arşivim olmadığı için, o dönemde her gün işe gider gibi Gazeteciler Cemiyeti’nin Cağaloğlu’ndaki Basın Müzesi’ne gittim. Kitapla ilgili arşiv taramasını orada yaptım. Doğrusunu istersen Gazeteciler Cemiyeti’nin ne kadar önemli bir yer olduğunu meslek hayatımın 32. yılında anladım.
- Siz daha SÖZCÜ’ye başlamadan Emin Çölaşan başta olmak üzere bütün köşe yazarları “HOŞ GELDİN YILMAZ” diye yazdı...
Hepsi değil... Ama burada esas mesele ne biliyor musun; Türkiye’de AKP döneminde işinden olan gazeteciler kadar ağlayan kimse yok! Halbuki bu ülkede 5-6 milyon işsiz var. Gazetecinin farkı ne? “İktidar yüzünden atıldım” diye ağlıyorlar. Atıldıysan atıldın, ne var yani. İktidar yüzünden ölen insanlar var. Bir maaşı kaybetti diye bu kadar tiyatro bana komik geliyor. Bir patronun çalıştırma özgürlüğü olduğu gibi, çalıştırmama özgürlüğü de var. Üstelik çok iyi gazeteciyseniz, o zaman çalıştığınız gazeteleri de çok sattırın kardeşim. Gazete yapıyorsunuz, benzin istasyonlarında bedava veriliyor, millet almıyor! Çocuklar kafalarına kukuleta bile yapmıyor o gazeteleri!

TGB olmasaydı kimse Silivri’den çıkamazdı


- Seçim sonucunu CHP belirleyecek diyorsunuz. Ama bir de “kedi” var biliyorsunuz...
CHP, Vatan Partisi ile işbirliği yaparsa, Türkiye Gençlik Birliği’ni yanına çeker. Böylece hiç olmazsa sandıklardan oy çalınmasını da önler.  Çünkü Kadıköy’de, Beşiktaş’ta, İzmir’de sandıkta beklemek yetmez.  Ümraniye’de kim bekleyecek? Sultanbeyli’de kim bekleyecek? Aynı şekilde Osman Pamukoğlu’nun da gençlik teşkilatı var. Belki oyları az, ama hepsi canavar gibi çocuklar. Çok net söylüyorum; Gençlik Birliği olmasa, Silivri’den kimse çıkamazdı! Herkes sıcak evinde otururken, ben o çocukların karda, kışta Silivri duvarlarına dayandıklarını kendi gözlerimle gördüm.



YILMAZ ÖZDİL İMZA GÜNÜ İÇİN BUGÜN ANKARA’DA

Yıl­maz Öz­dil, Be­ra­ber Yü­rüt­tük Biz Bu Yol­lar­da ad­lı ki­ta­bı­nı, bu­gün An­ka­ra­lı okur­la­rı için im­za­la­ya­cak. An­ka­ra Tu­na­lıhilmi  D&R’­da ger­çek­le­şe­cek im­za gü­nü sa­at 13.00’te başlayacak. 

BİTTİ