Devletin değil, partinin valisiydi...
29 Ekim’i, 19 Mayıs’ı, 1 Mayıs’ı yasaklayan... Atatürk’ün büstüne çiçek bırakanları karakola çektiren... Makamında külah taktı sonunda...
Parti gitti...
O oturuyor...

*

Rektör de orada...
Ben size söyleyeyim; başı açık öğrencileri bile türbana sokmayı başarmıştı...
Çok emek verdi...
Laboratuvar yerine yaptırdığı mescidi, yeniden kimya laboratuarı yapmayı düşünüyordur bu günlerde, bundan eminim...
Ama ya imamlar dönüp gelirse...
Nereye sokar o şişe ve kavanozları?..

*

O iktidara yapışmış, her dediklerini yapmış, devlet memurundan çok partinin memuru gibi çalışmış badem bıyıklı bürokrat...
Hüzünlüdür...
Öptüğü kıç gitti...
Kıblesini şaşırmış gibidir...
Koridorda, kendi ekseni etrafında döne döne, dört bir yana domalan birisini görürseniz, o dur...

*

Yüksek yargıç...
O yargıç istemeseydi; kanunları silah gibi kullanmaya ve masum insanları yargı ile vurmaya kimin gücü yetebilirdi?..

*

Paşa...
Cemaat ve imamlar Türk Silahlı Kuvvetleri’ne “kumpas” kurarken... Şerefli silah arkadaşlarını birer adi suçlu gibi alıp götürürken ve kozmik odalara girerken, hadi demokrasidir, hukuk, saygıdır maygıdır dedin...
Partinin bal gibi seçim mitingine uçak göndermek neydi öyle...
Gökyüzüne üfür bari...
Uçakların izi dağılsın...

*

Türkiye’yi bu hale AKP tek başına getirmedi, kısacası...

*

Kendi çıkarları için güçlü olanların önünde eğilen...
Üzülme...
Önünde eğileceğin yeni güçlüler gelir...
Herkes gider, sen gitmezsin...