Sağ-sol çatışırdı o zamanlar...
Dert şuydu:
“Bayrağı kim daha çok seviyor?..”
“Ülkeyi kim daha çok seviyor...”
“Cumhuriyeti kim daha çok seviyor...”
“Atatürk’ü kim daha çok seviyor...”

*

Türkiye’yi paylaşamazdık kısacası...
Kavga buydu...
İstiklal Marşı’nı söylerken bakardık; kimin boğazında damarlar patlayacak gibi ve kim marşlarımızı söylerken gözleri dolu dolu?..

*

Böyle midir milliyetçilik?...

*

Şu hale bak...
Atatürk’ü silene git yapış...
Türkiye’yi bölüp “Kürdistan”ı ilan edene yanaş...
Bir milletin göz bebeği ordusuna kumpas kurana katıl...
Şerefli çocuklarını zindanlarda çürütene sarıl...
Cumhuriyetimizi paspas gibi ezene güç ver...
Kışlalardan “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü silenlere... Milli bayramları, ulusal marşları yasaklayanlara dayanak ol...
Aman düşmesinler...

*

MHP’ye oy verenleri, ya da MHP içinde dizine vuranları tenzih ederim...
Ama böyle değildi milliyetçilik...

*

Laiklik karşıtı, ümmetçi, şeriatçı mıydı milliyetçi?...
İşte; Atatürk’ün kurduğu partinin “dinsiz” olduğu, MHP’nin geldiği yerin bir parti yöneticisinin dilinden dışa vurumudur...
Daha ne olsun?..
Bu mudur Milliyetçilik?..

*

Türkiye’nin altını üstünü çalanlar “dindar” parti...
13 senedir “Yetim hakkını çalmayın” diye yırtınanlar da “dinsiz”...
Öyle mi?..

*

Haliyle sen “dindar parti” ile koalisyon kuracaksın...
Belli...

*

Bizim için en büyük “milliyetçi” Atatürk’tür...
O “dinsiz” partiyi kuran yani...
Biz “Atatürk milliyetçiliğini” biliriz...
Tırnağı olamazsın...