Hep merak ettim; bestekar öldüğünde ezberindeki notalar nereye gider?..
Müzisyen öldüğünde parmaklarındaki duyarlılık nereye gider?..
Romancı öldüğünde aklındaki öyküleri nereye gider?..
Şarkıcı öldüğünde o ses nereye gider?..
Şair öldüğünde duyguları nereye gider?..

*

Dün Kayahan öldü...
Onu hep yağmurlu bir kumsalda, elinde gitarı ağlarken düşünürdüm...
Gözlerinde yaşlar vardı;
“Kıyametler kopuyor zavallı yüreğimde
Tükendim tükendim tükendim artık
Hiç mi özlemedin hiç mi hakkım yok
Bir ara, bir sor Allah aşkına...”

*

Onu çok sevmemin belki de nedeni, alkol ve parfüm kokan aynı loş sahneden geçmiş olmamızdı...
Kızılay’dan Koleje giderken köşedeki “Beyaz Fil”in sahnesinden inince, o gitarını bırakıp bir okulun bahçesinde dondurma satmaya gitmişti, ben Cebeci’deki okulda okumaya...
“Kıyametler kopuyordu zavallı yüreklerimizde...”

*

Yürekten yüreğe elçi olur şarkılar....
Kayahan’ın şarkıları ile kim bilir nerelerde ne çok sevda dile getirildi, ne çok aşkı anlattılar birbirlerine sevenler...
Ne çok el o şarkılarla uzanıp tuttu sevgiliyi, ne çok mutluluklar yaşandı, ne çok yeni yeni yaşamlar kuruldu, ya da ne çok acılar o şarkılarla anlatıldı...
Bilemeyiz...
Aklımda kalan; yağmurlu kumsaldaki adamın gözlerinde yaşlar vardı:
“Asırlardır yalnızım, pişmanım alın yazım
Bir öfkeye mahkum ettik her şeyi
Bir yemin ettim ki dönemem
...
Seni versinler ellere beni vursunlar...
Sana sevdanın yolları bana kurşunlar”

*

İyi de gülüm...
Sevenler öldüğünde yüreklerindeki sevda nereye gider?..