Normalde sanık kaçmaz mı?..
Savcı kaçtı...

*

Cumhurbaşkanınız “Bu ülkeden çek git” dediği gün geldi aklıma...
Bir anda inanılmaz bir baskı ve tehdit başlamıştı...
Oturdum yazımı yazıyordum, ben genelde yazılarımı yazarken ağlayacaksam ağlarım...
Sadece ülkemizin başına gelen bu büyük felaketin korkusunu hissediyordum, içimde derin endişeler...
Andree ağlıyordu...

*

Ve geldik dün; o güvenlik kamerası görüntülerine uzun uzun baktım...
Savcı kaçıyordu...
Boş bir gümrük salonu...
Tekerlekli valizini çekerken, belli ki tanınmamak için başı önünde, kafasına kasket geçirmiş, temiz eller savcısı!...
Bir hırsız gibi...
Çok sanık ya da suçlu kaçtığını görmüştüm de, savcının kaçışını ilk kez görüyordum...

*

Arkasında yıkımında tetikçilik yaptığı bir cumhuriyet bırakarak ve her suçlu gibi kendini gizleyerek tüyüyordu artık...
İfade alırken bir ayağını koltuğa toparlayıp, dizine dayadığı eliyle tespih çekiyordu imam ile hocanın savcısı olduğunda...
Kemerinin tokasında kocaman bir “Z” harfi...
Zoro...
O günün başbakanı baktı yerli arabaya biniyor, demek ki içine sinmedi, Mercedes gönderdi...
Kuruldu...
Genelkurmay başkanlarının, kuvvet komutanlarının, şerefli askerlerin, yüz akımız aydınların, gazetecilerin, yüzlerce masum insanın hücrelere kapatılmasını istemiş ve kapatmıştı...
Sahte kanıt ve uyduruk itirafçılarla sabah karanlıklarında evleri girip, suçsuz insanları kadınlarının çocuklarının ağlaşmaları arasında alıp götürüyorlardı...
Kaçı hücrelerde öldü bilir misiniz?..

*

Ben “Bu ülkeden git” dediği gün, yazımı yazmış başlığını koyuyordum:
“Gidecek yerim yok...”
Ama bunların gidecek yeri vardır...
Bu zulümlerin, bu yıkımların, bu gözyaşlarının, bu akan kanın hesabı er geç sorulduğunda...
Kaçacaksın...
Savcısı kaçtı, sanığı orada oturamaz!..