Tarihi ve doğal zenginlikleri korumak için öyle bir şey yapalım ki kimse milletin SİT’ine el uzatmasın dediler...
Bir yasayla SİT alanları belirlendi, korumaya alındı...
SİT’ler üçe ayrılır:
Birinci derecedeki SİT alanlarına asla el sürülemez... İkinci derecedeki SİT’lere bilimsel çalışma içinde, sınırlı ölçüde el sürülebilir... Üçüncü derecedeki SİT’ler ise gerektiğinde sınırlı yapılaşmaya açılabilir...
Ama hırsız göz diktiğinde, Akdeniz kaplumbağaları bile üç kez birinci derecede SİT ile üçüncü derecede SİT arasında gidip geldiler...
Her değişiklikte kumsalların bir kısmı gitti...

*

Hırsız yeter ki göz koysun...
Bir anda birinci derecedeki SİT , bir gecede üçüncü derecede SİT olabiliyor...
Ve “asla el sürülemez” değerdeki doğa ya da tarih parçası üzerinde oteller ya da villalar yapılabiliyor ve bir de bakıyorsunuz ki milletin SİT’i gitmiş.

*

Her gün SİT alanları ile ilgili bir haber var medyada...
Çünkü talan durmuyor...
Her şeyi yerine koyabilirsiniz; hukuku, eğitimi, ekonomiyi, sağlığı, otoriteyi, huzuru, güvenliği... Ama bir kez elinizden gittiğinde, hiçbir şey SİT’inizin yerini tutmaz...
Ve asla geri gelmez...
Nasıl getireceksin Romalı mimarları, şuraya bir hamam yap diye... Ya da nasıl geri getireceksin artık yer yüzünden kalkmış fokları ya da fıstık çamlarını?..

*

Urla villaları...
Bu günlerde yeniden gidip bakıyorlar bu kaçıncı derecede SİT?..
Daha önce birinci derecede SİT  alanıydı, üç dereceye indirdiler, iş mahkemeye gitti, bilirkişi gidip bakıyormuş şimdi?...
Ne değişmiş olabilir; deniz mi, kum mu, güneş mi, dağ mı, koy mu, toprak mı?..

*

Vermeyin...
O doğa parçası milletindir...
Gelenlere burası “SİT’tir“ dersiniz...
“Niye SİT’imizin statüsü ile oynuyorsunuz?”dersiniz...
“SİT’imize ne hakla el atarsınız“ dersiniz...
“Başka neyimiz kaldı?” dersiniz...
Vermeyin SİT’inizi...