Şöyleydi o Urfa:
İki tane konser salonu vardı, biz senede birkaç kez o salonlardan birisinde konser verirdik, ben lise korosunda kanun çalardım...
Polisin kızına aşıktım...
O dans grubundaydı...
19 Mayıs kıyafetlerimiz, ucuz olsun diye siyah şort ile bildiğimiz beyaz atletti... Beyaz bezden ayakkabılarımızı tebeşirle boyardık...

*

On bir tane sinema vardı şehirde...
Ben Türkmen Sineması’nı severdim, yabancı filmler oraya gelirdi, çıkışta İnci Sineması’nın önüne koşardım, polisin kızı Türk filmlerine giderdi...
Çok sayıda restoran vardı...
Çoğu içkiliydi...
Üç tane gazino vardı, Urfalılar oralara “saz” derlerdi...
Beyaz fötr şapkalı babam sokakta şapkasını çıkarıp tekrar yerine koyarak selam verirdi karşıdan gelenlere, onlar da selamı aynı biçimde alırlardı, çünkü onların da fötr şapkaları vardı...

*

Geçen gün gittim baba ocağına, tanıyamazsınız... Her şey değişmiş...
Yerli Urfalılar dahi şaşkın, bir Arap kenti sanki...
Sinemalar kapatılmış, konser salonlarını yıkmışlar, turistik otellerde bile bira vermiyorlar adama, manga manga tarikatlar dolanıyor sokaklarda...
Bol Kuran kursu, medrese, tarikat yurdu, dergah var dört bir yanda...

*

Valiye “Burada IŞİD var mı?” diye soru soran iki gazeteciyi gözaltına almışlardı o sıralar “Bu nasıl soru?” diye...
“Opera var mı?” diye mi sorsalardı...

*

Batı medeniyetini istemeyip Arap şeriatının kıçına takılıp gidersen, filarmoni orkestrası gelecek değil...
IŞİD geldi eli yüzü kanlı...
Salak salak “Bu bela nereden geldi?” diye sorarsın hâlâ...
Türkiye IŞİD’e dönüştü...
Duymadın mı?..