Çanakkale, cumhuriyete giden yolun ilk savaşıydı, ne kadar gururlansan azdır...
Son savaşa ise kepçe ile gittiler...
İSKİ su patlağına gidiyor sanırsın...
Bayrak direğini söküp, toprağı bırakıp, Süleyman Şah’ı da alıp kaçmaları bir oldu...

*

100 yıl olmuş...
Üniversiteyi bırakıp Çanakkale’ye giden genç subay şehit Hasan Ethem’in o son mektubunu okuyorum, her okuyuşumda damlalar birer top güllesi gibi düşüyor yüzüme:
“Valideciğim!.. Dört asker doğurmakla müftehir şanlı Türk annesi! Nasihat dolu mektubunu, Divrin Ovası gibi güzel, yeşillik bir ovacığın ortasından geçen derenin kenarındaki armut ağacının altında otururken aldım. Tabiatın yeşillikleri içinde mest olmuş ruhumu bir kat daha takviye etti. Okudum, tekrar okudum. Böyle mukaddes bir vazifede bulunduğumdan sevindim. İşte bu geçen dakikalar anında, hizmet eri gelip dedi ki: - Efendim süt, buyurunuz, dere kenarındaki sürünün çobanından 10 paraya aldım. Valideciğim,
10 paraya 100 dirhem süt, hem de su katılmamış. Valideciğim, sen müteessir olma! Ben seni mutlaka buralara getireceğim. Ve şu tabii manzarayı göstereceğim. O güzel çayırın koyu yeşil bir tarafında, çamaşır yıkayan askerlerim saf saf dizilmişler. Gayet güzel sesli biri ezan okuyordu. Ey Allahım! Bu ovada onun sesi ne kadar güzeldi. Bülbül bile sustu, ekinler bile hareketten kesildi, dere bile sesini çıkarmıyordu. Herkes, her şey, bütün mevcudat, onu, o mukaddes sesi dinliyordu. Ezan bitti. O dereden ben de bir abdest aldım. Cemaat ile namazı kıldık. O güzel yeşil çayırların üzerine diz çöktüm. Ellerimi kaldırdım, “Ey benim Rabbim! Şu kahraman askerlerin bütün dilekleri; İsm-i celâlini İngilizlere ve Fransızlara tanıtmaktır. Sen bu şerefli dileği ihsan eyle ve huzurunda titreyerek, böyle güzel ve sakin bir yerde sana dua eden biz askerlerin süngülerini keskin, düşmanlarını zaten kahrettin ya,
bütün bütün mahveyle!” diyerek bir dua ettim ve kalktım. Artık benim kadar mesut, benim kadar mesrur bir kimse tasavvur edilemezdi. Valideciğim, çamaşır falan istemem, paralarım duruyor, Allah razı olsun! Oğlun Hasan Ethem 4 Nisan 1331...”

*

İşte; o askerlerin kimlikleri, kendi iktidarları tarafından tuzaklar kurularak ve aşağılanarak yok edildi...
O zaman, Süleyman Şah’ı alıp kaçmak için işte böyle kepçeyle gidersin...
Çanakkale, ne yüzle?...