Haberleşme sektöründe bir “4-G mi 5-G mi” olsun kavgası var. Kavga olduğuna göre burada, mutlaka bir rant bölüşümü vardır. İşin gırgır tarafı, taraflar birbirlerini “yabancı şirketlerin çıkarlarını, ülke çıkarlarının üstünde tutmakla” suçluyor. Hani bir hikaye vardır; iki rakip, birbiri için “o kötü, ben iyiyim” diyormuş. Hangisinin doğru söylediğine karar vermek için ikisini de tanıyan birine “Hangisi doğru söylüyor” diye sormuşlar. O da “ikisinin birbiri hakkında söyledikleri doğru, kendi haklarında söyledikleri yanlıştır” demiş.

DOĞAL VE TEKNOLOJİK TEKEL OLAN SEKTÖRLERDE FİYATLANDIRMA

1980’den önce; telefon, telgraf, posta, elektrik, su üretim ve dağıtımı, hava-deniz liman işletmeleri, demiryolculuk, milli piyangoculuk, fenni muayenecilik gibi, doğal veya teknolojik olarak “tekel” özelliği olan piyasalarda “kamu” kuruluşları faaliyet gösterirdi. Çünkü tekel gücü olan firma fiyatları istediği gibi yükseltip halkı soyabilir, üstelik sosyal faydayı hesaba katmadığı için yurdun fakir bölgelerine hizmet götürmekte isteksiz davranır diye düşünülürdü. Devlet, eğer işin fıtratında “kısıtlı rekabet” varsa, kötü işletmeci de olsam, bunu ben yapmalıyım derdi. 35 yıldır hemen her ülkede, kaynak kullanımı verimini artırma gerekçesiyle bu sektörler de “özelleştir-ama-denetle” ilkesiyle kişisel girişime açıldı.

DEVLET İHALE (EKSİLTME) DEĞİL, MÜZAYEDE (ARTIRMA) YAPIYOR

Bu sektörler özel girişime açıldı. Açıldı, ama “tekel olma” özellikleri ortadan kalkmadı. Dolayısıyla devlet, bu sektörleri özel girişime açarken “tekel olma imtiyazını” özel bir firmaya veya firmalara devretmiş olacaktı. İşin esasına inince “devredilen şeyin” devletin bazı vergileri belli bir süre toplama yetkisiydi. Alınan para da “vergiyi kırdırma” demekti. Adına “ihale” denilen bu süreçte Hazine’nin kasasına giren para, gerçekte bir “kamu” borçlanmasıydı. Hem de yabacı para cinsinden ve dışarıdan.

KİM KANDI?

Bu, kamunun dolaylı dış borçlanmasının en büyüğü, kupon arazisini imara açmak amacıyla Atatürk Havalimanı’nı yıkıp, yerine yeni havalimanı inşası işinde oluştu. Yeni havalimanı inşa eden firmaya, kredi verecek yabancı bankalar, sözleşmede hasılat garantisi olmasına rağmen, araya Ziraat Bankası’nı soktular. Yetmedi Devlet Hava Meydanları’nın kefaleti istendi. Borç ancak bu şartla bulundu. Soruyorum, Ziraat Bankası aracılığıyla ve DHMİ kefaletiyle alınan bir “özel kredi” aslında bir “kamu borcu” değil midir? Sorsanız Hazine’nin dış borcu artmadı denecek. Peki, kim kandı buna? Derecelendirme kuruluşları Fitch Ratings, Standard & Poor’s veya Moody’s kanmadı. Bize verdikleri düşük not daha da geriledi.
SON SÖZ: Saf gazeteciyi kandır, o da halkı uyutsun!..