Sevgili okuyucularım, insanlık tarihinin en büyük toplu göç olaylarından birine tanık oluyoruz.
Ekranlarda görüyor, gazetelerde okuyorsunuz.
Tam bir insanlık dramı yaşanıyor.
İçi boşalan, insanların kaçtığı iki ülke var.
Afganistan ve Suriye.
İkisi de İslam ülkesi ve buralardan kaçanların tamamı Müslüman. Ancak başı Suriye çekiyor.
Bunlar insan kaçakçılarına büyük paralar ödeyip kapağı önce Türkiye’ye atıyor. Sonra yine aynı paraları ödeyip deniz kenarına geliyor. (Türkiye’de bugüne kadar bu kaçakçı şebekelerinden bir kişi bile yakalanmadı.)
Deniz kenarına, Yunan adalarının yakınlarına gelince iş biraz kolaylaşıyor!
Bu kez paraları şişme botlar, balıkçı tekneleri ve can yelekleri için bir kez daha ödüyorlar. Sonra ver elini en yakın Yunan adası!..
Denizin ortasında şişme botları ve tekneleri battı, bugüne kadar yüzlerce insan boğuldu.
Bizim yetkililerin bu insan kaçakçılığını durdurma gibi bir niyeti yok... Dolayısıyla göz yummak zorunda kalıyorlar! Verilen karar net:
Başımızdan gitsinler de, neresi olursa oraya gitsinler!

* * *

Yunanistan derseniz, sığınmacıları önce sınır komşusu Makedonya’ya postalıyor. Oradan Sırbistan, sonra Macaristan, Avusturya ve Almanya...
Son hedef Almanya.
Almanya artık onları istemiyor. Başına nasıl bir bela açılacağını en sonunda gördü.
Yüz binlerce aç, sefil, çaresiz ve parasız sığınmacı... Bunları kim ne yapacak, nasıl doyuracak, nasıl bir çözüm bulunacak, bilinmiyor.
Bu yüzden şimdi AB ülkeleri de birbirine girmiş durumda. Hepsi kendine göre kısıtlama önlemleri getiriyor çünkü bu işe ayıracak bütçeleri yok!

* * *

Türkiye’deki kamplarda iki milyondan fazla sığınmacıyı en kötü koşullarda güya ağırlıyoruz. Bir bölümü dün Edirne’den Yunan sınır kapılarına doğru toplu yürüyüşe geçti. Sonrasında ne olacağı belli değil.
Kentlerimiz Suriyelilerle dolu. Parklarda, istasyonlarda, otobüs terminallerinde yatıyorlar.
Çöp kutularından yiyecek topluyorlar.
Ne olacak onların hali, kim çözüm bulacak, o da bilinmiyor.

* * *

Şimdi bu olayın acı yanına, perde arkasındaki ibret tablosuna kısaca bakalım.
- Afganistan ve Suriye’den kaçanların tamamı Müslüman.
- Ulaşmak istedikleri ülkelerin tamamı ise Hristiyan.
- Belli zamanlarda Türkiye ve Ürdün gibi İslam ülkelerine sınır komşuluğu nedeniyle gelmiş olsalar bile, hiçbiri kalıcı değil. Hepsinin amacı kapağı bir Hristiyan ülkesine, özellikle Almanya’ya atabilmek...
- Çünkü baskı ve adaletsizliğin Müslüman ülkelerde, özgürlük, eşitlik ve refahın ise Hristiyan ülkelerinde olduğunu iyi biliyorlar.
- O insanların kaçtığı coğrafyanın hemen yanı başında para babası, din sömürücüsü İslam ülkeleri var. Suudi Arabistan, Katar, Kuveyt vesaire... Hepsi de baskı ve zulümle yönetilen, din tüccarlığı yapılan diktatörlükler. Hiçbiri o zavallı sığınmacıların birine olsun kapılarını açmadı, tek dolarlık yardımda bulunmadı. O utanmaz heriflere, utanmaz hırsızlara söyleyecek söz bulamıyorum.
- Din kardeşliği falan işin palavrası.

* * *

Şimdi olayın başka bir boyutuna bakalım...
Suriye harabeye dönmüş durumda. Çıkarılan iç savaş nedeniyle yüz binlerce Suriyeli can verdi, evinden barkından oldu ve ülkesinden kaçmak zorunda kaldı.
Suriye’nin ve o insancıkların bu duruma düşmesinin sorumlusu kim?
Hiç kuşkunuz olmasın, en büyük sorumlulardan biri bizdeki Tayyipgiller iktidarı.
Esad’ı ABD desteği ile devirmeye karar verdiler...
Üç aya kalmadan cuma namazını Şam’da kılacaklarını açıkladılar! Asker sokup Suriye’yi fethedeceklerdi, nasihat aldılar!
Esad’a karşı savaşan IŞİD gibi İslamcı terör örgütlerine, bizim meşhur PKK’ya (!) her türlü desteği sağladılar. Silah, cephane, gıda...
Sonunda Esad yönetimi 900 kilometrelik sınırımızı onlara terk edip oralardan çekilmek zorunda kaldı...
Şimdi onun yerine iki yeni sınır komşumuz var:
IŞİD ve PKK!
Beğenelim veya beğenmeyelim, sınırımızda bir devlet vardı. Sorun çıktığında muhatabımız Suriye devleti idi.
Şimdi kimi muhatap alacaksınız!
Apışıp kaldık, üstelik Esad’ı devirme hayalleriyle, milyonlarca sığınmacı ile başımıza hiç beklenmeyen yeni bir bela açtık.
Rezalet o boyuta geldi ki, bizimkiler artık Esad’ın adını bile ağızlarına alamıyor. Esad’a posta koyma dönemi sona erdi!

* * *

Ancak üzerinde tartışılması gereken asıl soruları hiçbir zaman unutmamak gerekiyor:
Milyonlarca Müslüman niçin Müslüman ülkelere değil de Hristiyan ülkelere kaçıyor?
Niçin bir tek İslam ülkesi bile onlara kucak açmıyor, yardım eli uzatmıyor, geleceklerini kurtarmak için çaba harcamıyor?
Niçin Türkiye bile bize sığınanları en kısa zamanda defetmek için çareler arıyor?
Şu yaşadığımız toplu göç olayı, neresinden baksanız “Müslümanlık (!)” adına yüz karasıdır.
Dindaşları çoluk çocuk demeden sürünür ve denizlerin ortasında can verirken Müslümanlığı sömürüp o sayede iktidarda kalmayı başaranların utanç belgesidir.