Sevgili okuyucularım, hükümetin bir bakanını düşünün ki Meclis kürsüsüne çıkıp “Ben bu anayasayı tanımıyorum” diyebiliyor.
Olacak iş değildir ama oldu.
Önceki gün, kendisi hakkında verilen gensoru önergesi Meclis’te görüşülürken kürsüde yaptığı konuşmadan bölümler (tutanaklardan veriyorum) şöyle:
“Anayasaya yemin ediyoruz, uyuyoruz... Ama bu anayasanın kötü bir anayasa olduğunu söylememize engel bir durum yok. Olsa da tanımıyoruz. Bu anayasa kötü bir anayasadır, doğru dürüst bir anayasa değildir... Millet egemenliğini milletvekilleri eliyle kullanır ve referandum yoluyla kullanır. Hiçbir anayasal kurum millet egemenliğini kullanma yetkisine sahip değildir, tanımıyorum...”
Bu cahilce sözleri söyleyen İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın dünyadan, hukuktan ve anayasadan haberi olmadığı anlaşılıyor.
Oysa dışarıdan bakan atandığında 1 Eylül 2014 günü Meclis kürsüsünde yemin etmişti:
“...Demokratik ve laik Cumhuriyet’e, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma, anayasaya sadakattan ayrılmayacağıma, büyük Türk Milleti önünde NAMUSUM ve ŞEREFİM üzerine ant içerim.”
Şimdi söylediklerini niye o zaman söylemedin!.. O günden bu yana anayasa mı değişti?..
Çünkü işin içinde bakan olmak, kırmızı plaka falan vardı.

* * *

Şimdi devlet gemisini bütünüyle ele geçirdiler ya, kendilerini çok güçlü görüyorlar.
Anayasa neymiş yaaa!..
Kim takar anayasayı!..
Ben anayasayı tanımıyorum!..
Sen kimsin de anayasayı tanımıyorsun?
Daha birkaç ay öncesine kadar senin ismini mahalledeki komşuların bile bilmezdi, dışarıdan İçişleri Bakanı olarak atandığın zaman öğrendiler.
Adam Meclis kürsüsüne çıkıp namusu ve şerefi üzerine yemin ediyor, sonra çıkıp ettiği yemini inkar ediyor.
Aynen Tayyip gibi!

* * *

Evet, şimdi çok güçlü olduklarını zannediyorlar!..Ama hiç kuşkum yok, bir yandan da içlerinden korkuyorlar:
“Ya günün birinde hesap zamanı gelirse, birileri bizden yargı önünde hesap sormaya başlarsa o zaman ne yapacağız?..”
Çünkü bu gidişin sonu olmadığını bizden iyi biliyorlar.
Anayasayı tanımadığını hem de Meclis kürsüsünden söyleyebilen bir İçişleri Bakanı, doğal olarak yasaları da tanımayacaktır.
Bu şahsın elinde 300 bin kişilik bir polis gücü var...
Pasif duruma getirilen, olayların sadece seyircisi durumuna düşürülen Necdet Bey ordusu vatanın bölünmesini maçtaki seyirci gibi izleyip kışlasında otururken, Efkan’ın emrindeki polis gücü 24 saat görevde...
Ve her türlü olumsuzluğu sergiliyor. Herkese vuruyor, kırıyor, gaz sıkıyor, silah kullanıyor, anayasa ve yasa tanımıyor.
Böylesine bir güce birileri yasalardan ve anayasal haklardan söz ettiğinde, polis şu yanıtı verse ne yapacaksınız:
“Sen ne diyorsun, benim bakanım bile çıktı Meclis kürsüsüne, bu anayasayı tanımadığını söyledi. Ben niye tanıyacakmışım ki!..”
Bunun adına imam-cemaat olayı denir, günü geldiğinde hesabı mutlaka verilir.

Medine’de takkeli Tayyip


Sevgili okuyucularım, adam nereye giderse gitsin, hangi ülkeyi ziyaret ederse etsin, Türkiye’deki seçmenlerine bir mesaj veriyor.
Son mesajı Suudi Arabistan gezisinde verdi.
Medine’de, kafasında beyaz takkesiyle peygamberimizin mezarına gidip namaz kıldı. Fotoğrafçıları hemen yanındaydı, bol bol resim çekip Türkiye’ye servis yaptılar.
Seçmene selam!
Yeterince palazlanmadan önce bu tür şeyleri yaptırmazdı çünkü korkacağı bir şeyler vardı.
Örneğin kafasına takke geçirmezdi.
Şimdi ise amacına ulaştı, korkacağı bir şey kalmadı ve seçmenine takkeli mesaj veriyor... Çünkü bunun iç siyasette geçerli bir akçe olduğunu öğrendi.

* * *

Peygamberimizin Medine’deki mezarının adı Ravza-i mutahhara’dır. Suudilerde mezar kavramı olmadığından orası sadece sembolik bir yerdir.
Orada, o kutsal yerde kameralar önünde dua ederken, takkeli Tayyip’in aklına acaba Fahrettin Paşa gelmiş midir?
Gelmemiştir çünkü Fahrettin (Türkkan) Paşa’nın kim olduğunu bilmez.
Türk tarihine gelmiş geçmiş en büyük kahramanlardan biridir.
Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı orduları teslim olmuştu. 1918 yılında Mondros teslim anlaşması imzalanmış, Filistin ve bütün Arabistan’ı terk etmek zorunda kalmıştık.
Son kalemiz Medine İngiliz desteğindeki Araplar tarafından kuşatılmıştı. Açlık ve sefalet hüküm sürüyor, Medine kumandanı Fahrettin Paşa elindeki bir avuç askerle direniyor, “Ben hayatta olduğum sürece peygamberimizin mezarını başkalarına bırakmam” diyordu.
Askerlerine verdiği unutulmaz bir emir vardı:
“Evlatlarım çekirge yiyin. Ben de çekirgeleri sacda kızartıp yiyorum, çok güzel oluyor.”
Çünkü çekirgeden başka yiyecek kalmamıştı.
Sonunda teslim olmak zorunda kaldı. Daha doğrusu, başka bir kurtuluş çaresi olmadığını gören Osmanlı subayları bir sabah Fahrettin Paşa’yı dua etmekte olduğu peygamberimizin mezarında yaka paça yakaladılar.
Mısır’da İngilizlerin esir kampına götürüldü, oradan Malta’ya sürüldü.
Çok uzun hikayedir. Bu inanılmaz olayları anlatan iki ayrı kitap var. İsimleri aynı ama ikisi de çok eski. Piyasada bulamazsınız.
- Medine Müdafaası. Hicaz Bizden nasıl Ayrıldı.
(Sebil Yayınları). Yazarı Naci Kaşif Kıcıman.
- Medine Müdafaası. Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler.
(Nehir Yayınları.) Yazarı Feridun Kandemir.

* * *

Bunları yazınca aklıma geldi. Fahrettin Paşa, Medine kumandanı olduğu dönemde olacakları önceden görmüş ve peygamberimizin mezarına Osmanlı tarafından hediye edilen bütün değerli eşyaları taşıtıp başkent İstanbul’a göndermişti.
Gönderdikleri gerçek bir hazine idi...
Bir bölümü halen Topkapı Sarayı Müzesi’nde sergilenmekte.
İflas etmiş bir ülkenin hazinesi o utanmaz padişahlar tarafından Mekke ve Medine’ye aktarılıyordu!
Evet, Tayyip’in Medine’deki takkeli fotoğraflarını görünce bunlar aklıma geldi!..
En kısa zamanda, bulduğum ilk fırsatta size Fahrettin Paşa’yı, Medine savunmasını ve İstanbul’a gönderdiği eşi bulunmaz hazineyi anlatan iki ayrı yazı yazayım.
Bu ülkede geçmişte böyle kahramanlar yaşadı, şimdi ise Tayyip’ler vesaireler yaşıyor.
Fahrettin Paşa gibiler unutuldu, Tayyip gibiler söz sahibi oldu!
Nerelerden nerelere geldiğimizi o zaman daha iyi anlayacaksınız.