Sevgili okuyucularım, Türkiye’de nice seçimler izledik ama kampanyaların böylesine duyarsız ve heyecansız olanına ilk kez tanık olduk.
Bunun anlamı şudur:
Toplumun daha önce ısrarla AKP’ye oy veren bir kesimi bile artık bıkmış ve desteğini geri çekmiştir.
Mutlaka dikkat etmişsinizdir, seçim öncesinde bu başkanlık arzularını dile getiren, ısrarla başkanlık vurgusu yapan sadece bir tek kişi vardı:
Tayyip!..
Çünkü bu olay sadece onun çıkarlarına hizmet edecek, ülkemizi tek adam olarak yönetmeye girişecekti.
Meclis, Bakanlar Kurulu, yargı ve her şey bir kenara itilecek, herkes onun emrine girecek, ağzından çıkan kanun olacaktı!
O kadar ki, sadrazam Ahmet bile miting meydanlarında başkanlığı savunamadı...
Çünkü başkanlık sistemi geldiği takdirde okkanın altına gidecek ilk kişi kendisi olacak.
Başbakanlığı düşecek, Tayyip’e sıradan bir milletvekili, bilemediniz sıradan bir hükümet üyesi olarak hizmet verecek.
Partisi de bu anormal istemi savunmadı, ya da savunamadı.
Konuyu gündemde tutan, ancak başarısız kalan tek kişi vardı, yine Tayyip’ti!
Demek ki sadrazam Ahmet gibi, partisi de ona açıktan olmasa bile sessiz kalarak ihanet etmiş durumda.

* * *

Seçim öncesindeki havayı koklayınca bazı ipuçları karşımıza çıkıyor...
AKP epeyce yıpranmış durumda.
Oy kaybına uğraması bekleniyor.
Başkanlık sistemine geçiş demek, anayasanın ilgili maddelerini o doğrultuda değiştirmek demek.
Anayasanın şu veya bu maddesini veya maddelerini değiştirmek için Meclis’te en az 330 kelle bulacaksınız.
Bu takdirde, kabul edilen anayasa değişikliği halkın oyuna sunuluyor. Başka bir deyişle referanduma gidiliyor.
Bu değişikliği referandumda millete yutturmak ise epeyce zor bir iş!
Eğer 367 kelle bulunursa sorun yok!
Bulunduğu takdirde, anayasa değişikliği Meclis’teki oylama sonucunda yürürlüğe giriyor.
Bu seçimde bırakın 367’yi, AKP’nin 330 milletvekili bulması bile söz konusu değil.
O halde başkanlık hülyaları şimdi kaldı bir başka bahara!

* * *

Bırakın anayasa değişikliğini falan bir yana da, AKP şimdi iktidarı bile kaybetmenin korkusunu ve paniğini yaşıyor.
Ancak bu konuda görüşler farklı.
Bir kesim “İktidar bunlardan gitsin, çözüm nasıl olsa bulunur. Demokrasilerde çare tükenmez. Üstelik bütün hırsızlık, yağma, peşkeş ve rüşvetlerin hesabı sorulur” derken, bir başka kesim şunu savunuyor:
Bunlar Meclis’te 280-290 kelle kazanıp yine tek başına iktidar olsun ki, bozuk giden ve her açıdan tıkanan ekonomi kucaklarında patlasın.”
Bu dileklerden hangisinin gerçek olacağını pazar gecesi hep birlikte göreceğiz!

* * *

Sevgili okuyucularım, seçim kampanyasının nasıl geçtiğini hepiniz gördünüz.
AKP, bütün mitinglerini devlet gücünü kullanarak yaptı. Tüm kamu kurumları, okullar dahil AKP için çalıştırıldı. Öğrenciler valilik ve kaymakamlık emirleriyle derleme toplama miting meydanlarına taşındı.
Resmi araçlar iktidar partisinin emrine verildi.
Bu konuda yüzlerce yazışma ve belge kamuoyuna açıklandı.
Adana ve Güneydoğu mitinglerine binlerce Suriyeli beleş götürüldü. (Belki oy bile verecekler.)
Devletin tarafsız olmakla yükümlü TRT’si şakır şakır AKP goygoyculuğuna soyunup iktidar propagandası yaptı.
Dahası var, Türk Silahlı Kuvvetleri bile bu işe alet edildi. 30 Mayıs günü İstanbul’un fethinin yıldönümü (!) nedeniyle düzenlenen ve Tayyip’in de nutuk attığı AKP mitinginde Türk Yıldızları filosu gösteri yaptı.
Türkiye böyle bir olaya ilk kez tanık oldu!

* * *

Ancak iktidar partisinin ağır topu, “Tarafsız (!)” cumhurbaşkanı Tayyip’ti. Toplu açılış töreni adı altındaki mitinglerde boy gösterdi, konuştukça konuştu, muhalefet partilerine bindirdi, yabancı gazete ve televizyonlara bile posta koydu ve partisi için açıktan oy istedi.
Yüksek Seçim Kurulu bu olanları sessizce seyretmekle yetindi.
Tayyip bunu niçin yapmak zorunda kaldı?..
Çünkü Ahmet’in yetersiz kaldığını gördü ve sahayı ona bırakmak istemedi...
Çünkü bir seçim yenilgisi aldığı takdirde başına neler geleceğini, nasıl yıpranıp zor duruma düşeceğini biliyor.

* * *

Şunu bir kez daha ve ısrarla vurguluyorum:
AKP 2011 Genel Seçimleri’nde yüzde 49.9, 2014 yerel seçimlerinde yüzde 45.6 oranında oy almıştı.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Tayyip’in oy oranı yüzde 51.9 olmuştu.
Şimdi bu oranların altında çıkacak her sonuç Tayyip ve partisinin yenilgisi, belki de hezimeti olacaktır.
Çöküş sürecinin artık başladığı anlaşılıyor!

*  * *

Pazar günü herhalde sandığa gideceksiniz.
Haddim olmayarak, naçizane tavsiyem şudur:
Özellikle küçük yerlerde, ilinizde en güçlü muhalefet partisi hangisi ise, emanet bile olsa oyunuzu ona verin.
Hiç kuşkunuz olmasın ki gelenler gidenleri aratmayacak, daha kötü olmayacaktır.
O zaman da pençemiz ve dikkatimiz gelenlerin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi asılı kalacaktır.

Bekir’e geçmiş olsun


Bekir Coşkun benim kadim dostum, Hürriyet’ten sonra SÖZCÜ’nün Ankara bürosunda da oda komşum, sırdaşım.
Hemen her gün bir araya gelip siyaset yaparız, dedikodu yaparız, ülke sorunlarını tartışırız.
Hepimizin olduğu gibi Bekir’in üzerinde de yoğun bir iktidar baskısı var.
Gelen küfürler, haksız eleştiriler ve açılan cumhurbaşkanına hakaret davaları...
Ben bugün Ankara Adliyesi’ne gidip iki ayrı davada mahkeme huzurunda ifade vereceğim.
Bugün aynı saatlerde Bekir’in de cumhurbaşkanına hakaret davası vardı, ifade verecekti. Son olarak bunları konuştuk. Hatta avukatı gazeteye geldi, üçümüz bir süre aynı konu üzerinde muhabbet ettik.
Son zamanlarda yorgun ve keyifsizdi.
Önceki akşam büroda kendini iyi hissetmedi. Tansiyonu yükselmişti... Dün sabah hastaneye gitti ve ana damar dahil kalbinin tıkalı olan dört damarına stent takıldı. Siz bu satırları okurken umarım yoğun bakımdan çıkmış olacaktır.
Bekir’e geçmiş olsun dileklerimi ve en içten sevgilerimi iletiyorum.