Sevgili okuyucularım, 7 Haziran 2015 seçimine birkaç ay kalmıştı. AKP’nin çöküşe geçtiğini artık Mısır’daki sağır sultan bile duymuştu.
Çöküş partide ve hükümette büyük panik yaratmıştı.
Nitekim aralarında hemen kavga patladı, birbirlerini suçlamaya başladılar.
Şansları varmış ki seçim sonrasında yüzde 60 dolaylarında oy alıp Meclis çoğunluğunu ele geçiren üç muhalefet partisi beceriksiz çıktı, büyük bir aymazlığın içine daldı ve eline geçen bütün iktidar fırsatlarını tepti.
İnanılır gibi değildi ama oldu...
Üstelik kendi aralarında anlaşamayıp Meclis Başkanlığını bile AKP’ye armağan ettiler.
Meclis rutin birkaç toplantı sonrasında iktidar tarafından tatil edildi ve 1 Kasım seçimine kadar da kapalı kaldı...
Ve şans bu kez AKP’ye güldü! Hiç kimsenin akıl erdiremediği bir süreç sonrasında AKP 1 Kasım’da oylarını yüzde 49’a yükseltti.

* * *

Evet, 7 Haziran için çöküş sinyallerini alan üst düzey AKP’liler durup dururken birbirlerine girmişti.
Nasıl olsa iktidar elden gidiyordu, o halde eteklerdeki taşların artık dökülmesi gerekirdi!
Bu kavgalardan en önemlisi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’la Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek arasında patladı.
Her ikisi de birbirlerini cemaatçi olmakla suçluyordu.
Melih, Twitter hesabından Bülent’e saldırdı:
“Bülent Arınç görevinden istifa etmeli. İstifa etmezse görevden alınmalı. Seni istemiyoruz.”

* * *

Ağzı iyi laf yapan Bülent hiç durur mu!.. O da televizyona çıkıp Melih’e saydırdı:
“Kendisi benim görevden alınmamı isteyecek kadar haysiyetli bir insan değildir. Ankara’yı paralel yapıya (cemaatçilere) parsel parsel satmıştır. Yurt yerleri vermiştir.”
Sonra ekledi:
“Bu terbiyesizce bir açıklamadır. Ben görevimin başındayım. Benim görevden alınmam için çağrıda bulunmak ve istifaya davet etmek senin hakkın da değil, haddin de değil. Biz gözü açık adamız. Kimin nerede havlayacağını, bizi itibarsız hale getirmek için hangi işlerde olacağını biliriz...”
Seçime az kalmıştı, saldırmaya devam ediyordu:
“ABD’ye (cemaat tarafından düzenlenen) olimpiyatlara gidip hizmetlerin ne kadar iyi olduğunu anlatan benim. Hiç gizlemedim ki... Gökçek bundan fazlasını yapmıştır. Seçimlerde oy isterken bu yapının kucağına oturmuştur. İmar planlarında değişiklik yapıp bu yapıya (cemaate) Ankara’yı parsel parsel satmıştır. 30 Mart (yerel) seçimine kadar ağzından bu yapıyla ilgili tek bir cümle çıkmamıştır.”

* * *

İş bu kadarla da kalmadı. Bülent Arınç suçlamalarını hızla sürdürüyordu:
“Her şeye davamız (!) adına katlanıyoruz. Gökçek bir yerlere (acaba nereye!) yaranmak istiyor. İkincisi, oğlunun milletvekili adaylığını garantilemek istiyor. Daha fazlasını bana söyletmesin. Eşime, damadıma ve aileme giriyor, bel altından vuruyor. Benim aileme girme haysiyetsizliğini göstermesin. Bunun yaptığı tetikçiliktir.”
Sırada bir itiraf vardı:
“Benim cemaate karşı sevgimi ve saygımı 78 milyon bilir. Ama şunu da iyi bilir ki bu paralel yapının 17-25 Aralık sahtekarlığı ortaya çıktıktan sonra ben hükümetimin yanındayım. Eşim ve ailemle birlikte paralel yapı ile mücadele ediyoruz.”

* * *

Evet, 7 Haziran’da meydana gelecek çöküşü hepsi biliyordu. Kavga o yüzden patlamıştı.
Ancak Bülent Arınç’ın patlatacağı çok önemli bir bomba daha vardı.
Şöyle dedi:
“Gökçek’le ilgili 100 konuyu 8 Haziran’dan itibaren ömrüm vefa ederse konuşmak isterim. O gün gelene kadar partimi yıpratacak bir sözün içine girmem. 8 Haziran’a kadar müsaade edin. 8 Haziran sonrasında soracağım hesabını.”
Gökçek yanıt verdi:
“Sanma ki hakaretlerin karşılıksız kalacak. Seni dava edeceğim. Hesabını mahkemede vereceksin. Elinde bir şey olup savcılığa gitmeyen namerttir.”
Allah sağlık versin, Arınç’ın ömrü vefa etti...
7 Haziran seçimi yapıldı, AKP yenik düştü ve Başbakan Yardımcısı kimliği ile yine kameraların karşısına geçti. Günlerden 8 Haziran, yani seçimin bir gün sonrası...
Kendisine soruldu:
“Efendim Gökçek’le ilgili açıklamalar yapacaktınız, ne oldu?..”
Yanıt verdi:
“Ama bugün 8 Haziran. Henüz 8 Haziran sonrası değil ki!..”
Bir şey daha ekledi:
“Gökçek olayını Sayın Davutoğlu ile konuştum. Bana ‘Onu muhatap alma, bunun hesabı daha sonra görülür’ dedi.”

* * *

Sevgili okuyucularım, kavganın özetini size mümkün olduğunca ve kendi sözleriyle aktarmaya çalıştım.
Bu kavga, iki sıradan insan arasında sokakta gerçekleşen bir kavga değil.
Birbirini en ağır biçimde suçlayanların biri Başbakan Yardımcısı, diğeri ise aynı partinin mensubu olan Büyükşehir Belediye Başkanı.
İki tarafın da iddiaları ciddi idi.
Şimdi belki merak edersiniz, aklınızda sorular oluşur:
Bu kavganın sonuçları ne oldu? 8 Haziran geldi geçti, Bülent Arınç isimli arkadaş Melih Gökçek isimli arkadaştan Ankara’yı cemaate parsel parsel sattığı iddiasının hesabını sordu mu?
Hayır, sormadı!..
Hükümet bu konuda açıklama yaptı mı?
Hayır, yapmadı!
Peki Gökçek bu arkadaşı mahkemeye verdi mi?
Hayır, veremedi!
İşte böyle, büyük lokma yiyeceksin ama büyük konuşmayacaksın.
Toplumu, kamuoyunu böyle ağız dalaşlarıyla meşgul edip şov yapmayacaksın!