Sevgili okuyucularım şu veya bu biçimde cumhurbaşkanlığına seçilen şahıs, ilk iş olarak anayasanın 103. maddesi uyarınca Meclis kürsüsüne çıkıp ant içer.
İlgili maddede yazılı olan bu metni belki artık ezberlediniz ama bir kez daha vermekte yarar var:
“Cumhurbaşkanı sıfatıyla Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü, milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacağıma, Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılaplarına ve laik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, milletin huzur ve refahı, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ayrılmayacağıma, Türkiye Cumhuriyeti’nin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi TARAFSIZLIKLA yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma BÜYÜK TÜRK MİLLETİ ve TARİH huzurunda NAMUSUM ve ŞEREFİM üzerine ant içerim.”
Şimdi AK’sarayda bir cumhurbaşkanı oturmakta!.. Yüzde 51 oyla seçilince ilk iş olarak çıktı Meclis kürsüsüne, bu sözleri okudu ve böylece yemin etmiş oldu!
Hem de namusunu ve şerefini ortaya koyarak!
Bizim bildiğimiz kadarıyla namus ve şeref, hangi makamda olursa olsun, herkes için çok ciddi kavramlardır.

* * * *

Peki Tayyip bu namus ve şeref yemini konusunda ne yapıyor?
O makama seçilmesinden bu yana beş ay geçti. Bugüne kadar hiçbir gün tarafsız kalmadı.
Kalmayacağı zaten biliniyordu.
Kendisine fırsatlar yaratıyor, bahaneler buluyor ve her gün bir yerlerde nutuk atıyor, particilik yapıyor.
Muhalefet partilerine saldırıyor, hoşlanmadığı kişi ve kuruluşları topa tutuyor.
Yüzde 51 oy almış, milleti birleştirmek için değil ayrıştırmak için çaba harcıyor.

* * * *

Önceki gün Bursa’da “Toplu açılış töreni (!)” icat edip nutuk attı ve yine “Tarafsızlık (!)” sergiledi.
Burada bir parantez açayım, nerede toplu açılış töreni (!) yapıldığını duyar veya görürseniz, bilin ki tümüyle palavradır.

Birilerinin şov yapması için bahane yaratılmaktadır.
“Bugün burada 60 fabrika, sekiz hastane, 100 okul, üç köprü, iki otoyol açılışı gerçekleştiriyoruz” diyenler size yalan söylemektedir. Açılanlar arasında hayali olanlar vardır, beş yıl önce açılıp da artık eskimiş olanlar vardır! Parantezi kapıyorum.

* * * *

“Tarafsız (!)” cumhurbaşkanı başkanlık edebiyatı yaparken bakınız kürsüde aynen neler söyledi:
“7 Haziran seçiminde yeni Türkiye ve yeni anayasa istiyorsak 400 milletvekili vereceğiz. Başkanlık ve çözüm sürecini istiyorsak 400 milletvekili vermemiz lazım ki gümbür gümbür iktidarda olan bir parti bunları gerçekleştirsin. Ben bu sözlerimle siyaset yapmıyorum!”
Siyaset yapmıyormuş!.. Fıttırmaya az kaldı, Allah bizim aklımızı korusun.
Ettiği namus ve şeref yeminini kendisi çiğniyor, açıktan siyaset yapıp AKP’ye oy istiyor. Sadece oy değil, 400 milletvekili istiyor!

* * * *

Aynı konuşmasında söylediği bir şey daha var ki, tümüyle yalan. Bakınız ne diyor:
“Ben (İstanbul Büyükşehir) belediye başkanlığı dönemimden bu yana, ne zaman sorulduysa başkanlık sistemini hep savundum.”
Öyle mi dersiniz!..
Elimde 1993 yılında basılan bir kitap var. Yazarları Cem Dizdar-Metin Sever.
Adı “2. Cumhuriyet Tartışmaları. Röportajlar.”
Tayyip o sırada Refah Partisi il başkanı. Bir yıl sonra belediye başkanı olacak. Kendisiyle yapılan röportajda soruluyor:
“Başkanlık sistemi için neler söyleyeceksiniz?”
Yanıtı aynen şöyle:
“Türkiye şimdilik buna hazır değil. Başkanlık sisteminin ortaya çıkışı bir özentinin sonucu, ya da Amerikan emperyalizminin bize bir tavsiyesidir.”
İyi ama iki gün önceki Bursa konuşmasında ABD’deki başkanlık sistemini olumlu örnek olarak gösteriyor, karşı çıkanların cahil olduğunu iddia ediyordu:
“Bunlar (başkanlık sistemine karşı çıkanlar) dört dörtlük cahil. Diyorlar ki başkanlık sisteminde denetleme mekanizması yok. Şu anda Amerika’daki sistemde denetim yok mu?..”
Geçmişte Amerikan emperyalizmi diyordu, bugün Amerikan sistemine övgü düzüyor!
Dün kara dediğine, tu kaka ilan ettiğine bugün işine geldiği için ak diyor ve sahip çıkıyor.
Bu durumda biz onun hangi söylediğine inanacağız?

* * * *

Cumhurbaşkanı herhangi bir partili, başbakan vesaire değildir. İç siyasette taraf olamaz.
Kendisi de bunu aynen kabul etmiş ve seçildiği gün bu konuda yemin etmiştir.
Hem de “BÜYÜK TÜRK MİLLETİ ve TARİH” önünde, “NAMUSU VE ŞEREFİ” üzerine!
Sakın ola ki bize şunu söylemeye kalkışmasın, aksi takdirde kendi namusuna ve şerefine leke sürmüş olur:
“Ben anayasal zorunluluk nedeniyle yemin ettim. Kim takar o yemini!.. Ben partime oy da isterim, her şeyi de yaparım.”
Sevgili okuyucularım, bir şeyi herkes çok iyi bilsin ve kendini ona göre hazırlasın!
Henüz işin en başındayız...
Bu şahıs seçime kadar daha neler neler yapacak, aklınız duracak.
Seçimler yaklaştıkça meydanlara ve ekranlara çıkıp AKP için açıktan oy istemeye başlayacak.
Biz bu tavır ve sözleri nedeniyle kendisini eleştirince de “Cumhurbaşkanına hakaretten” hakkımızda şikayetçi olup davalar açtıracak!
Bir acayip ülke olduk ki sormayın gitsin.

* * * *

Emin Çölaşan’ın notu: MİT Müsteşarı Hakan Fidan seçimde AKP’den milletvekili adayı olabilmek için görevinden istifa etti. Bunun anlamı, günümüzün sadrazamı Davutoğlu Ahmet Paşa’nın pabucunun dama atılması demektir.
Suyu zaten ısınmıştı, kimsenin taktığı yoktu.
O makamda -seçime kadar- ipleri Tayyip’in elinde olan bir gölge olarak oturmayı sürdürecek.
Seçim sonrasında Ahmet bir kenara atılacak, sadrazamlık makamına Hakan Fidan getirilecek.
Kendi etti kendi buldu, Allah hiç kimseyi Ahmet’in durumuna düşürmesin.