“Benim çok değerli kardeşim, iki gözüm Tayyip!.. Nasılsın bakalım, pazar gecesinden beri iyi misin?
O gece geç saatlerde beni arayıp ‘Şimdi ayvayı yedik, bundan sonra ben ne yapacağım’ diye sorduğunda hem çok şaşırmış, hem de üzülmüştüm.
Estağfurullah, sen ki bir dünya liderisin, önünde bütün dünyanın esas duruşta beklediği bir efsanesin, senin ayvayı yemen hiç mümkün olur mu?
Değerli kardeşim, o gece sana söylediğim gibi bazı hatalar yaptın. Aynı konuda seni seçimden önce de uyarmıştım.
Türkiye’nin dört bir yanında her gün en az beş toplu açılış mitingi yapman gerekiyordu. Sen eksik bıraktın, tempoyu günde bir mitinge düşürdün. Bu yetmez.
İkincisi, AKP’ye 400 milletvekili istedin, bu da yetmez... Çünkü Türk Milleti bunu algılayamadı. En az 1.500 milletvekili istemen gerekirdi!
Değerli kardeşim, yol arkadaşım Tayyip...
Duydum ki pazar gecesi sonuçlar belli oldukça uykun kaçmış, birilerine bağırıp çağırmışsın.
Sakın söylentileri dikkate alma. Devlete sızmış olan o namussuz paralel yapı şimdi bir sürü dedikodu çıkarıp seni üzmeye çalışacak.
Sen bildiğin yolda devam et, toplu açılışları sakın ola ki ihmal etme. Bundan sonra her gün ortalama üç bin tesisin açılışını yaparsan durumu belki kurtarırsın.
Hele Allah, peygamber deyip eline de Kuran’ı alarak kürsüde günde beş vakit sallarsan hem başarı, hem de ‘Başkanlık’ önümüzdeki seçimde kesin olacaktır inşallah.
Yerli ihanet şebekeleri ve onların temsilcisi olan paralel yabancı basın senin için ‘Diktatörlük yolundaydı. Şimdi çöktü, karaya oturdu, bir daha dirilmesi ve kendini kurtarması mümkün değil’ diyormuş, sakın aldırma.
Benim çok değerli ‘Başkanım’, ruh ikizim Tayyip...
Moralin asla bozulmasın. Sakın ola ki ‘Eyvah, sadece Başkanlık değil Meclis’teki çoğunluk bile elimden kayıp gitti. Bu herifler bundan sonra hepimizden hesap sorarlar, o zaman ne yapacağım’ deme.
Saray’da yan gel yat, keyfine bak. Hep başkan olduğunu düşün.
Zira insan hayal ettiği müddetçe yaşar.
Canım kardeşim, değerli varlığımız, umudumuz biricik Tayyip’ciğim, birileri seni üzdüyse kusura bakma.
Ben buradayım, bir ihtiyacın olursa sakın çekinme, hemen ara.
Senin, Bilal’in, Eminanım ve diğer çocukların gözlerinden öperim.
Yeni Türkiye’deyiz artık! Durmak yok, yola devam!
Öperim seni, bay bay!”

Ahmet’e mektubumdur


“Değerli dava arkadaşım ve can dostum biji serok Ahmet, şimdi Tayyip’e yazıp da sana yazmasam çok ayıp olurdu. O malûm geceden sonra sen nasılsın bakalım, iyi misin yoksa kafan bozuk mu?
Ahmet, hani senin partinin seçim öncesinde yayınlanan o meşhur ilanları vardı ya!.. Hani başlığında ‘Maçın ikinci yarısı pazar günü başlıyor’ deniliyordu ya!..
Valla geçtiğimiz cumartesi günü ben de burada şöyle yazmıştım:
‘Evet, ikinci yarı yarın başlıyor. Türk Milleti bunlara öyle bir gol atacak ki kale ağları yırtılacak.’
Golü hep birlikte gördük, acaba senin kalenin ağları yırtıldı mı canım kardeşim?
Çok muhterem Ahmet’ciğim, sen aslında çok yetenekli bir arkadaşsın!
Tayyip’e de söyledim, gerçi fena değilsin ama havan yok be kardeşim... Zaten ‘Başkanım’ da sana gıcık kapmış, dün bana telefonda ‘Meğer ben yanlış ata oynamışım, Ahmet kalıbının adamı çıkmadı’ dedi.
Değerli kardeşim biji serok Ahmet’ciğim, yemek tencerede yandı. Peki şimdi ne olacak?
Ben sana seçimden önce ‘Sen bu Türk Milleti’ne güvenme, hiç ummadığın zamanda sağ gösterip sol vurur’ demedim mi!
Şimdi sakın ola ki panik yapma, tarafsız cumhurbaşkanı Tayyip’in gölgesinden ayrılmadan durumu idare etmeye çalış.
Şom ağızlılar senin için ‘Diktatöre çanak tutuyor, baskı ortamı yaratıyor, acemiliği yüzünden devleti alt üst etti... Seçimden sonra partisi de kendisi de eşekten düşmüş karpuz gibi oldu’ diyormuş, boşver be canım...
Tayyip’e ve sana laf çakan ve sokuşturan herkesin ağzını yırtarım.
Kendini üzme, kafanı bozan bir şey olursa hiç çekinmeden beni ara.
Kardeşim Ahmet, sen bu yolda devam et!
Öperim seni de. Gudbay!”

Erol Simavi’nin ardından


Sevgili okuyucularım, biraz mizah denedikten sonra acı bir olaya geçip Erol Simavi için bir yazı yazmak çok zor.
Pazar günü vefat eden Erol Bey, Hürriyet’in sahibi idi.
Onunla 1985 yılından sonra birlikte çalıştım. Bu birliktelik 1994 yılında gazeteyi Aydın Doğan’a satmak zorunda kalıncaya kadar devam etti.
Hayatımda gördüğüm en alçak gönüllü, açık yürekli, dost ve sevecen insanlardan biriydi ve beni gazetesine kendisi çağırıp başlatmış, sonra beni köşe yazarı yapmıştı.
Hayatımın ilk transfer parasını Erol Bey’den almıştım.
İyi patrondu...
Çalışanlarını koruyup kollardı. O yıllarda biz gazeteciler sendikalı idik. Toplu sözleşme zamanı sendika ile gazete yönetimi bir araya gelip iyi bir zam yapar, Erol Bey çalışanlara duyuru yayınlardı:
“Yapılan sendika zammına ek olarak ben de herkese ayrıca şu kadar zam veriyorum.”
Simavi sonrasında basında sendika, patronlar tarafından yok edildi.

* * *

Erol Simavi basın sektöründeki tek ve gerçek “İmparator” idi. Onunla yaşadığım inanılmaz anıları anlatsam belki bir kitap olmaz ama muhteşem bir yazı dizisi ortaya çıkar. Sadece birini anlatayım.
İstanbul’da ikimiz öğle yemeği yiyoruz. Bütün parasını ve banka hesaplarını emanet ettiği bir adam yanımıza geldi, bir sürü atraksiyonla Erol Bey’e güya hesap veriyor! İlk kez gördüğüm adamın yalan söylediğini, para tırtıkladığını orada ben bile anlıyorum...
Adam gidince kendisine sordum:
“Efendim haddim olmayarak size sorayım, bu adamın sizi dolandırmadığına emin misiniz?”
Yanıt verdi:
“Şekerim dolandırdığını ben de biliyorum ama onun yalanlarını ortaya çıkarmaya benim yüzüm tutmaz.”
Erol Bey dürüst adamdı, babacan adamdı. Ölümünü dün öğrenince gözümde nice anılar yeniden canlandı.
Allah rahmet eylesin.