Sevgili okuyucularım, hapishane yaşamı ile hiç tanışmadım ama zor iş olsa gerek... Her çeşit özgürlüğünüz elinizden uçup gidiyor ve kaderinizle baş başa kalıyorsunuz...
Belki koğuşta, belki de tek kişilik hücrenizde...
O aşamadan sonra hayatınızda kendiliğinizden koyacağınız bir kural yok, istediğiniz gibi davranma özgürlüğünüz yok.
Attığınız her adım, aldığınız her nefes bile denetim altında ve hapishane kurallarına uygun olmak zorunda.

* * *

Sanırım 2012 yılı idi, gazeteci arkadaşım Mehmet Şehirli ile birlikte Silivri Cezaevi’nde bir Ergenekon duruşması izlemiştik.
Sanıklar salona alındığında önce dinleyici sıralarına bakıp geleni gideni, o gün kimlerin olduğunu görmeye çalışıyordu. Salon çok tenha idi.
Hurşit Tolon, Doğu Perinçek, Hikmet Çiçek, Mustafa Balbay, Tuncay Özkan ve çok sayıda başka tutuklu “Terörist (!)” sanık önümüze geldiler, hal hatır sorduk. Araya konulmuş olan barikatın üzerinden uzanıp el sıkışmak bile mümkün değildi çünkü yasaktı. Asker ve sivil görevliler izin vermiyordu.
Sarılıp bir hasret giderme, bir el sıkma bile insanlara çok görülüyordu.
Duruşmayı akşama kadar izledik. Duruşma bittiğinde sanıklar yine önümüze geldi. Artık veda zamanı idi... Ne olursa olsun deyip aradaki barikatı aştım ve çoklarıyla kucaklaştım. İtiraz eden, iterek önlemeye çalışan görevlilere de biraz yüksek sesle hitap etmek zorunda kaldım:
“İnsaf be kardeşim, bunlar bizim dostlarımız, arkadaşlarımız. Ne olur bir kucaklaşsak, biraz insaflı olun yani. Onlara silah veriyor değiliz ya.”
Tavırları biraz yumuşadı.

* * *

2013 yılında Saygı Öztürk’le birlikte iki kez Ankara’da Sincan Cezaevi’ne gittik... Yine iki “Teröristle (!)” görüşecektik... Balyoz’dan hükümlü Engin Alan ve Ergenekon’dan hükümlü Mustafa Balbay.
Cezaevinde görüşme izinleri Adalet Bakanlığı tarafından veriliyor. Açık söylemek gerekirse gazetecilere ve milletvekillerine bu konuda zorluk çıkarılmıyor.
Katı cezaevi kuralları daha ilk anda karşımıza çıktı.
Önce bir elektronik aygıtın önünde göz ve el taraması yapıldı. Sizin yerinize bir başkasının çıkmasını önlemek içinmiş.
Sonra sıra geldi üst aramasına. Gayet kibar infaz koruma memurları tarafından baştan topuğa kadar elle arandık ama bu yetmiyordu. Telefonları, bozuk paraları ve kalemleri görevlilere bıraktık.
Ayakkabıları ve kemerleri çıkarıp bir başka elektronik aletten yalın ayak geçirildik. Makine öttü!.. Yine geçtim ve yine öttü. Pantolon cebimde bir adet metal para kalmış, onu bulup çıkarınca bir daha ötmedim.

* * *

Her iki ziyaretimizde de büyükçe bir salona alındık. İçeride sadece biz, plastik masalar ve plastik sandalyeler var. Hükümlülere haber verildi bir süre sonra geldiler. Hemen üç metre ötemizde üç infaz koruma memuru oturuyordu. Görevleri ne konuştuğumuzu dinlemekti. Ayrıca salondaki sabit kameralar da çekim yapıyordu.
Yine de herhangi bir kısıtlama olmadan konuştuk.
Mustafa Balbay bize ikramda bulunmaya niyetlenmiş. Tek kişilik hücresinden bir şişe su, birkaç plastik bardak ve plastik yoğurt kabı içerisinde biraz kuru yemiş getirdi.
Konuşulanları not alacağız, içeriye kalem sokmamışlardı. İnfaz koruma memurlarından rica ettik, biri dışarı çıktı. Sanırım amirlerine sordu ve iki kurşun kalem getirdi.
Mümkünse çay rica ettik, yasakmış.
Süremiz her iki ziyarette de bir saatmiş, bitince kibarca uyarıldık ve dışarı çıkarıldık.
Kurallar böylesine katı idi... Gazeteci veya milletvekili değilseniz Adalet Bakanlığı size zaten ziyaret izni vermiyordu. (Sadece avukat görüşmeleri tamamen serbest ve hiçbir kısıtlama yok.)

* * *

Dünkü Sabah gazetesinde dokuz sütuna manşet olan çok ilginç bir haber vardı. Okuyunca şaşırdım:
“Yılın bombası Sabah’ta. Eşkıya’da Seki rüzgarı. Atv’nin sevilen dizisi ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ dünyada bir ilki gerçekleştirdi. Cezaevindeki Deniz Seki dizide konuk oyuncu oldu, kamera karşısına geçti. İşte Seki’nin koğuşundaki ilk görüntüler.”
Sayfada koğuşta çekilmiş fotoğraflar yer alıyordu.
Yapım ekibi cezaevinde set kurmuş, çekim yapmış.
Okuyunca şaşırdım... Yav arkadaş bu nasıl olur, Bakırköy Kapalı Kadın Cezaevi’nde yatmakta olan cezası kesinleşmiş bir kimse için nasıl olur da böyle bir çekim izni verilir...
Yapım ekibi deyince yönetmen, ışıkçı, sesçi, öteki oyuncular vesaire dahil en az 20 kişiden oluşur. Bu iş nasıl oluyor, böyle bir izin nasıl veriliyor?
Atv iktidar yandaşı televizyon kanallarının en önde geleni olduğu için mi?

* * *

Uyuşturucu ticareti yaptığı iddiasıyla hapis cezası alan ve 2017’de tahliye edilmesi beklenen sanatçı Deniz Seki’yi sadece ismen tanırım, sesini bile bilmem. İlgi alanımın dışında kalır. Belki bilmeden birkaç şarkısını dinlemişimdir.
Burada benim derdim Deniz Seki değil, yandaş kanala Adalet Bakanlığı tarafından sağlanan ve bugüne kadar örneği görülmemiş olan bu inanılmaz ayrıcalık.

* * *

Dün bu haberden sonra, cezaevinde yatmakta olan Can Dündar’ın yazısını okudum:
“Yalnızlığı severim ama buradaki ağır bir tecrit. 24 saat hücremizde tek başımızayız. Erdem Gül hemen yanımdaki hücrede yatıyor. Kapısı kol mesafesinde ama görüşmemiz yasak. Tecrit o kadar sıkı ki, avukat görüşüne giderken bile karşılaşmayalım diye önce birimizi alıp sonra diğerimizi götürüyorlar. Gardiyanlarımız ve avukatlarımız dışında kimseyi görmemiz istenmiyor. Peşin cezalandırma...”
Şimdi önce, cezaevinde yatmakta olan iki muhalif gazetecinin yaşadıklarına bakın, sonra da Deniz Seki’ye cezaevinde sağlanan inanılmaz ayrıcalığa!
Öncekilere birbirini görme izni bile verilmezken, ötekine kapalı cezaevinde dizi çekme olanağı sağlanıyor.
Deniz Seki’ye verilen bu izni yine de olumlu karşılamak istiyorum, Adalet Bakanlığı ile iş bitirici atv’yi kutluyorum!..
Demek ki başka tutuklu ve hükümlülere bundan sonra içeride dizi çekme izni verilmese bile, hiç değilse tecrit uygulamalarında daha insancıl davranılacak!
Göreceğiz bakalım!