Sevgili okuyucularım, seçim öncesinde AKP dışındaki üç partinin, CHP, MHP ve HDP’nin seçmene ve dünya kamuoyuna verdiği çok önemli mesajlar vardı.
Bunlardan ilki hiç tartışmasız olanı idi:
Tayyip “Başkan” yapılmayacak.
Seçmen ilk dersi bu konuda ve kesin olarak verdi.
Bırakın bu amaçla anayasa değiştirecek Meclis çoğunluğu sağlamasını, Tayyip partisini iktidar bile yapmadı. Dolayısıyla bu iş artık kapanmış sayılabilir.
Ama başka hususlar da var...
Ve o tablo şimdi de gözler önünde duruyor.
* * *
Önce bir konuda uzlaşalım... Türkiye’de özellikle seçim öncesi sergilenen mücadele, aslında bir siyasi mücadele değildi.
Rejim mücadelesi idi.
Eğer Tayyip destekli AKP yeniden ve tek başına iktidar olsaydı, hiç kuşkunuz olmasın ki ülkemizde “İslamcı Diktatörlük” kurulacaktı.
Bu açıdan Türkiye çok büyük bir varta atlattı.
77 milyonluk Türkiye Cumhuriyeti “Başkanlık” kılıfının ardına gizlenen tek adam diktatörlüğü ile yönetilecek, hukuk ve adalet iyice ayaklar altına alınacaktı.
Direkten döndük, geçmiş olsun.
* * *
Hemen yanı başımızda henüz mürekkebi kurumamış bir sürü olay var. Dolayısıyla bu olaylar, şimdi AKP dışındaki üç partinin uzlaşmasını bekliyor.
Çok kısaca bakalım:
- Demokratik ve özgürlükçü bir anayasa.
- Cumhurbaşkanına verilen anormal yetkilerin geri alınması.
- Saray’ın tahliyesi ve ülke yararına bir amaçla kullanılması.
- Devlette erkler ayrılığı ilkesinin yeniden hayata geçirilmesi, özellikle yargının siyasi iktidarın sürekli tecavüzlerinden kurtarılması.
- Bürokrasinin ülke yararına yeniden yapılandırılması.
- Örtülü ödenek kullanımının Saray’dan geri alınması, bu başlık altında yapılan harcamaların hesabının sorulması.
- Tüm yolsuzlukların üzerine gidilip hesap sorulması, özellikle dört bakan olayının Yüce Divan’a gönderilmesi ve o şahısların, ayakkabı kutuları ve rüşvetlerin  yeniden gündeme taşınması.
- O olaylarda ismi geçen İranlı Reza’nın parasal işlerinin denetlenmesi.
- MİT’in Suriye’ye silah ve cephane taşıyan TIR’ları.
Çok kısaca özetledim.
* * *
CHP, MHP ve HDP’ye oy veren toplam 25 milyon 96 bin seçmenin her birine sormak mümkün olsa, içlerinden acaba bir kişi bile çıkıp “Hayır arkadaş, ben bunların yapılmasına karşıyım” der mi?
Demez.
(AKP’ye oy veren seçmen sayısı 18 milyon 867 bin. Aradaki farka dikkat ediniz.)
O halde şimdi bu üç partiyi bekleyen çok önemli bir görev var:
Asgari müştereklerde en kısa zamanda birleşmek.
Hükümet nasıl olsa kurulacaktır...
Şu veya bu koalisyon hükümeti oluşturulur, güven oyu alır.
Önemli olan demokratik rejimin temel ilkelerinde ve yolsuzluklar
konusunda uzlaşmaya varabilmektir.
Bir kez daha vurguluyorum:
Rejim elden gidiyordu.
AKP bir kez daha kazansaydı Tayyip “Başkan” olacak ve islamcı bir diktatörlük kurulacaktı.
Rejim mücadelesi şimdilik kazanıldı.
Bu kazanım ve üzerinde uzlaşmaya varılması gereken asgari müşterekler, hükümet kurmak kadar önemlidir.
Yeter ki üç parti arasında kırıcı ve incitici çatışmalar, hırlaşmalar, karşılıklı suçlamalar olmasın.
Aksi takdirde yandı gülüm keten helva!
Her şeye sıfırdan başlarız, üç partinin yöneticileri de pişman olur.

Duydun mu Ekrem!..

Eyy Ekrem Pakdemirli isimli şahıs, zamanında hükümetlerde görev alıp bakanlık yapmış adamdın. Turgut Özal’ın sağ kolu olarak geçinirdin.
Sonra Tayyip’e döndün!
Aradan uzun süre geçti, oturup bir kitap yazdın ve kendini savunmaya kalkıştın!..
Üstelik yalanlarla, iftiralarla doluydu.
Seni mahkemeye verdim, benim için yazdıklarını kanıtlamanı istedim.
Kem küm ettin ama bir türlü kanıtlayamadın.
Mahkeme, kararını birkaç gün önce verdi.
10 bin lira tazminat ödemeye mahkum edildin.
(Ankara 19. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 18 Haziran 2015 tarih ve Esas 2013/ 231 sayılı kararı.)
Koskoca adamsın!..
O yalanları yazarken, o iftiraları atarken hiç mi utanmamıştın?
Belki şimdi utanırsın.
Konuş bakalım!