Sevgili okuyucularım, AKP iktidarının en büyük özelliklerinden (belki de başarılarından (!) biri, toplumu korkutmak ve sindirmek oldu.
Bu korkutma ve sindirme olayından toplumun geniş bir kesimi ve neredeyse bütün bireyleri payına düşeni aldı.
Bu amaca ulaşmak için:
- Yasalar çıkarıldı.
- Polis devleti kuruldu.
- AKP’ye oy verenler dışında herkes düşman ilan edildi.
- Muhbir vatandaşlık özendirildi.
- On binlerce kamu görevlisi kovuldu.
- Suçsuz ve masum insanlar gözaltına alındı, hapse atıldı.

* * *

Birkaç gün önce aldığım bir mektup ve sonrasını sizlere anlatayım. Çok basit bir olay gibi görünse de öyle değil.
Mektubu yazan Güneydoğu’daki bir ilk ve ortaokulun müdürü. Aynen iletiyorum:
“İyi günler Emin Bey, size bir konuyu arz etmek istiyorum. (Mektubun bundan sonrasındaki cümlesinde kendisini tanıtıyor, okulun adını veriyor.)
Yazılarınızı her gün severek ve zevkle okuyoruz, ülke gerçeklerini öğreniyoruz.
Öğrencilerimizin kitap ihtiyacının çoğunu biz öğretmenler kendi ceplerimizden karşılamaya çalışıyoruz ama nereye kadar.
Elimizden gelen destekle okulumuzda bir kütüphane oluşturduk. Ancak öğrencilerimiz için yetersiz kalmaktadır. Bütün amacımız sevgili öğrencilerimizi en iyi biçimde eğitmektir.
İlkokul birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar her türlü kitaba ihtiyaç duymaktayız.
Bize imkanlarınız ölçüsünde bir kitap bile gönderir ve yardımcı olursanız, okulumuzun öğretmenleri ve öğrencilerimiz adına size minnettar oluruz.
Vereceğiniz olumlu veya olumsuz cevap için size şimdiden teşekkür eder, iyi günler dilerim.”
Gelen okuyucu mektuplarının Türkçesi genelde bozuktur ve özensiz yazılmıştır. Bu mektupta bir tek harf hatası bile yoktu.
Mektubun sonunda telefon numarası da vardı.

* * *

Çoktandır böyle kitap isteyen bir mektup almamıştım. Aslında bu bile toplumun nasıl dönüştürülmüş olduğunun bir göstergesiydi.
İnsanların okuyup öğrenmesi iktidar tarafından istenmiyor, onlar sadece parasal çıkarlara, hurafelere ve midenin dolmasına yönlendiriliyor.
Okul müdürünü aradım, aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- “Hocam, bizim gazetenin internet sitesinde her pazartesi günü Emin Çölaşan’a gelen okuyucu mektupları başlıklı bir bölüm var. Mektubunuzu orada kullanacağım. Bende epeyce kitap var ama ilköğretim okuluna yaramaz. Onlar siyasi kitaplar. Ancak sanırım mektubunuzu okuyan okuyucularımız sizin istediğiniz türde uygun kitapları mutlaka gönderecektir.”
“Emin Bey çok iyi olur.”
“Ancak mektubunuzda benim yazıları zevkle okuduğunuzu bildirmişsiniz. O bölümü isterseniz çıkarayım, sonra başınıza iş açarlar.”
“Haklısınız, o bölümü çıkarın lütfen.”
Şimdi dikkat ediniz, o hiç tanımadığım okul müdürünün başına iş açılmasın diye ben kendisini uyarmak zorunda kalıyorum...
Aksi takdirde onu hesaba çekerler, ceza verirler.

* * *

Dün Müdür Bey’den bir faks geldi. Aynen iletiyorum:
“Emin Bey merhabalar, sizinle okulumuz adına yaptığımız kitap talebimizi dün telefonda konuşmuştuk.
Gazetemizde ve özellikle de sizin köşenizde benim bir isteğimin yer alacak olması benim için onur verici bir olaydır. Ancak bu konudaki yasal mevzuat, ne yazık ki mülki amirlerin onayını gerektiriyormuş.
Yani ben sizden kitap istemeden önce üstlerimden onay almam gerekiyormuş!
O mektubu badem bıyıklıların herhangi bir paçavra yazarına göndermiş olsaydım ilgilenmezlerdi ve sorun çıkmazdı. Diyelim ki ilgilendiler, kimse gelip izin falan aramazdı.
Ama mektubumu sizin köşenizde görecek olmaları maalesef başımı ağrıtacağa benziyor.
Ve bu benim içimi yakıyor.
Eğer geç kalmadımsa, kitap talebimle ilgili mektubumu lütfen yayınlamayın.
Size ilginiz için çok teşekkür ediyorum.
Tayyip vesairelerden arınmış bir ülke dileği ile saygılarımı sunuyorum.”

* * *

İsmini vermediğim ilköğretim okulu müdürü haklı. Hele şu cümlesine bakın:
“Ve bu benim içimi yakıyor.”
Kitap isteminden ister istemez vazgeçmek zorunda kalıyor çünkü okulunun ve kendisinin ismi benim köşemde geçtiği takdirde başına iş açılacağını -benim uyarım sonrasında- görmüş oluyor.
Kitapları yetersiz, okulda kütüphane kuruyorlar ve kitap gerekiyor...
Bunun için bir gazeteciden yardım istiyor. Sonrasında olacaklar belli!
Kendisinin veya okulunun ismi açığa çıktığı takdirde, bir süre sonra hakkında soruşturma başlatılacak ve savunması istenecek:
“Amirlerinizden izin almadan o gazeteciden kitap isteme gerekçeniz nedir? Onu nereden tanıyorsunuz? İstekte bulunmak için neden onu tercih ettiniz? Kütüphane kurmanızı sizden kim istedi? Gazeteci size kitap gönderdi mi?.. Yazılı savunmanızı verip anlatınız.”
Vay sen misin o gazeteciye mektup yazan!..
Eğitim ordusunun fedakar öğretmeninden böyle hesap soracaklardı!

* * *

Öğretmeni iyi ki uyarmışım, iyi ki aklıma gelmiş...
Çünkü o mektubu bütün iyi niyetimle yayınlayıp Güneydoğu’nun bir okuluna kitap gönderilmesi için kampanya başlatacaktım.
Sonrasında öğretmenin başına ne gibi işler açıldığını ise hiçbir zaman bilmeyecektim.
Türkiye Cumhuriyeti işte bu okul müdürü gibi isimsiz kahramanların omuzlarında duruyor.
Bizler falan o işin sadece vitrin malzemesi, dolgu maddesiyiz!
Asıl çileyi onlar çekiyor.
Baskı altında olan onlar.
Zalimlerin, gaddarların, hırsızların, rüşvetçilerin, yandaşların kılıçları onların başları üzerinde sallanıyor.
Belki siz de onlardan birisiniz.
Hiç merak etmeyin, sizler ve o milyonlarca isimsiz kahraman var olduğu sürece bu ülkeye hiçbir şey olmaz...
Çünkü bu pislikler er ya da geç defolup gidecekler.