Sevgili okuyucularım, bu ülkede 17-25 Aralık 2013 operasyonları yapıldığında hepimiz şaşırmıştık!..
Pek çok vurgun, rüşvet ve yolsuzluğu biliyorduk ama bu kadarını bilmemiz mümkün değildi.
Dönemin başbakanı Tayyip ve oğlu Bilal’le birlikte dört bakanın da isimlerinin geçtiği kapsamlı bir operasyondu.
İstanbul polisi ile savcıları tarafından düzenlenen operasyonlarda Türkiye, İranlı Reza Zarrab adını da ilk kez duyuyordu.
Bakan Bey’lerle ilgili bilgi ve belgeler ilginçti.
Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ve Erdoğan Bayraktar...
Polis bunların telefonlarını savcıların talimatıyla haftalar boyu dinlemiş, arkalarına adam takıp izlemiş ve çok önemli bulgulara ulaşmayı başarmıştı.
700 bin liralık hediye kol saatleri, Reza’ya ‘Senin altına yatarım’ ifadeleri, Bakara makara muhabbetleri, evlerde ayakkabı kutularında bulunan milyonlarca dolar...
Pislik ortaya dökülmüştü...
Türkiye sallanıyordu.
Ancak gelin görün ki, bütün bu pislikler kitabına uyduruldu, aylar sonra verilen bir Başsavcılık kararıyla her şey aklandı (!) ve olayların üzerine sünger çekildi.
Her şey örtbas edildi.
Dosyaları hazırlayan savcılarla polislerin başına gelenleri yazmaya gerek yok, zaten biliyorsunuz.

* * *

Gazeteci arkadaşımız Çiğdem Toker Cumhuriyet Gazetesi’ndeki köşesinde Çevre eski Bakanı Erdoğan Bayraktar’a ısrarla sorduğu sorulara yanıt alamıyordu.
Bayraktar en sonunda bunalmış olmalı ki, birkaç gün önce Çiğdem’i arayıp bir şeyler söylemek zorunda kalmış...
Önemli bir şey söylemiyor...
Büyük şirketleri varmış, kamu ihalesi almamış falan filan...
En önemli (!) iki cümlesi ise şunlar:
“Biri beni öldürürse mutlu mu olacaksınız?”
“Ölmüş bir adama daha fazla vurmayın!”

* * *

Şimdi kısa bir anımsatma yapmak gerekiyor...
Nasıl “Ölmüş” olduğunu o zaman daha iyi anlarız.
Zira operasyonlardan hemen sonra, o günlerin Çevre Bakanı Erdoğan Bayraktar NTV isimli televizyona çıkıp açıklamalar yapmıştı ve sözleri yenilir yutulur lokma değildi.
Aynen şunları söylemişti:
“Ben izninizle basın açıklaması şeklinde çok kısa ifadelerde bulunmak istiyorum.
Bugün bize bir istifa metni gönderildi...
17 Aralık operasyon dosyasında şahsımı rencide edecek veya izah edemeyeceğim hiçbir husus yok.
Sayın başbakanın istediği bakanla çalışmak ve istediği bakanı görevden almak en doğal hakkı ve yetkisidir.
Fakat rüşvet ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu bir operasyon sebebiyle istifa ediniz ve beni rahatlatacak bir deklarasyon yayınlayınız şeklinde tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum...”
Demek ki Tayyip tarafından bu konuda kendisine baskı yapılmıştı.

* * *

Ama en çarpıcı ve vurucu sözleri hemen ardından geliyordu:
“...Etmiyorum çünkü soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın talimat ve onayı ile yapıldı.
Bu nedenle bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ettiğimi açıklıyorum.
Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için Sayın Başbakan’ın da istifa etmesi gerektiğine inanıyor, yüce milletimize saygılar sunuyorum.”

* * *

Bu açıklama herkesi rahatlattı...Bayraktar demek ki mert (!) adamdı.
Kendisine yapılan baskılara dayanamamış, hem bakanlıktan, hem de milletvekilliğinden istifa etmeye karar vermişti...
Ancak esas sürpriz ertesi gün Resmi Gazete’de yayınlandı.
Erdoğan Bayraktar, Tayyip tarafından görevden alınmıştı!
O halde geriye bir tek şey kalıyordu:
Milletvekilliğinden istifa etmesi.
Bayraktar’ın direnci ve kahramanlığı (!) işte o noktada tıkandı...
İstifa edemedi.
Sözlerini yalayıp yuttu.
7 Haziran seçimine kadar milletvekili kaldı, hatta o süreçte Tayyip’e övgüler düzmeyi de ihmal etmedi, seçim öncesinde AKP’ye çalıştı...

* * *

Türk siyasetinden bugüne kadar nice böyle Erdoğan Bayraktar’lar geldi geçti.
Şimdi kalkmış, bir gazeteci arkadaşımızı arayıp “Ölmüş bir adama daha fazla vurmayın” diye sitem ediyor.
Daha uzun yıllar yaşamasını dilerim ama eğer manen öldüyse, sorumlusu kendisidir.
Verdiği sözde durmamış, milletvekilliğinden istifa etmeye yüreği yetmemiştir.
Ne yaptıysa Tayyip’in talimatıyla yaptığını söylemiş, onun da istifa etmesi gerektiğini vurgulamış ama tükürdüğünü yalamak durumunda kalmıştır.
Kurşunu kafasına kendi sıkmış, onurunu kendi çiğnemiştir.
17-25 Aralık operasyonları örtbas edildi, rüşvet ve yolsuzluk dosyaları el çabukluğu ile kapatıldı...
Geriye kalan tortular Egemen Bağış, Muammer Güler, Zafer Çağlayan, Erdoğan Bayraktar, Reza Zarrab oldu!
Hepsi ellerini kollarını sallaya sallaya aramızda dolaşıyor.
İnanın, hepsi de çok masumdu!
Ben Davutoğlu Ahmet’in yerinde olsam, yukarıda adı geçen beş pırlantayı da şimdi seçim hükümetinde bakan yaparım.
Daha iyilerini mi bulacak!