Sevgili okuyucularım, Türkiye gibi koskoca bir ülkeyi yöneten şahısların bu kadar öngörüsüz, geleceği görmekten aciz olması mümkün değil!.. Ama olduğunu görüyoruz.
Beşar Esad’ı ve Suriye Devleti’ni devirmek için kollarını sıvadılar, sonucu gördüler.
910 kilometrelik sınırımızın bir bölümünü PKK, diğer bölümünü IŞİD ele geçirdi.
PKK hemen aşağımızda bir Kürt devleti kuracak, Barzani’nin Kuzey Irak’taki Kürdistan’ı ile birleşip Ortadoğu’ya yayılacak. Kürtlerin bütün amacı zaten bu idi...
Akdeniz’e ulaşıp denize kavuşmak ve bütün dünyaya açılmak.
Şimdi o hülya gerçekleşiyor.
Bizi yöneten aymazların sayesinde, sınırımızın 100 metre dibinde artık PKK ve Apo paçavraları dalgalanıyor.
Biz PKK’yı oralara kendi ellerimizle getirdik!

* * *

IŞİD derseniz, dünyaya gelmiş geçmiş en vahşi İslamcı terör örgütü. İnfazlarını el kol keserek, kelle kopararak gerçekleştiren ve bütün dünyaya korku salan bir örgüt.
Çok yakında Türkiye’de de eylem yapmalarından endişe ederim.
Biz Suriye Devleti’ne karşı vuruşan bu iki örgütü kendi ellerimizle besledik, Esad’ı devirsinler diye onlara yardım gönderdik.
Yolgeçen hanına dönen sınırımızı onlara açtık. Giriş çıkışlar serbest!
Her ikisine ve diğer terör örgütlerine de TIR’ların içine gizlenmiş silah, bomba, gıda, ilaç göndermekten utanmadık.
Terörist sabah sınırdan çıkıp Suriye’ye geçiyor, kanlı eylemleri bitince akşam Türkiye’ye dönüp istirahata çekiliyor. Ay başlarında bankaya gidip Suudi Arabistan ve Katar’dan gönderilen maaşını alıyor. İnanılır gibi değil!
Birkaç günden beri gazete ve ekranlarda çekimleri izliyorsunuz.
IŞİD de aynen PKK gibi sınırımızın hemen ötesinde bayrak dalgalandırıyor, araziyi kazıp mayın yerleştiriyor.
Bizde ise Milli Güvenlik Kurulu toplanıp durumu görüşüyor! Daha da çoook görüşür!

* * *

Suriye konusunu burada defalarca, belki sizleri de bıktırma pahasına yazdım çünkü olacaklar belliydi...
Ülkemizi yönetenler bir “Esad düşmanlığı” uğruna ülkemizin başına yeni bir bela açtılar, bizi dünyaya rezil ettiler.
Aymazlığın ve öngörüsüzlüğün bu kadarı ancak ilkel Afrika devletlerinde olabilirdi.
Üstelik Türkiye’ye üç milyonu aşkın Suriyeli sığınmacı getirdiler.
Aç ve perişan duruma düşen bu zavallı insanlar da, ne yazık ki başımızın yeni belası olarak karşımızda duruyor.

* * *

Şimdi size yakın geçmişten birkaç örnek veriyorum. Bakalım bu günlere nasıl gelmişiz, Tayyip-Ahmet ikilisi yakın geçmişte neler söylemişler!.. Çünkü insanoğlunun belleği zayıf!
İnsanoğlu bazen unutuyor ama arşiv unutmuyor.
Tayyip 2012 yılında televizyonda konuşuyor:
“Esad siyasi ömrünü tamamlamıştır. Kendisi sadece bir figüran. Bu süreci (onun devrilmesini) artık yıllarla değil, aylarla veya haftalarla ifade etmek gerekir.”
Tayyip partisinin Kızılcahamam toplantısında konuşuyor:
“Bütün Suriyeli kardeşlerimize sabır diliyorum. Meta nasrallah, Allah’ın yardımı ne zaman diye soran kardeşlerimize sesleniyorum. Ela inne nasrallahi karib. Hiç kuşkusuz Allah’ın yardımı yakındır!”
Tayyip partisinin milletvekillerine hitap ediyor, Şam’ı fethetmekten dem vuruyor:
“İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek ve oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın! İnşallah Selahattin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camisi’nde namazımızı kılacağız. Bilal-i Habeşi’nin, İbn-i Arabi’nin türbesinde kardeşliğimiz için dua edeceğiz.”
Şam’ı bile ele geçirip camilerinde dua edecekti ama olmadı!

* * *

Çok bilmiş ama yetenekleri kısıtlı Davutoğlu Ahmet Anadolu Ajansı editör masasına katılmış, ahkâm kesiyor.
Daha önce “Katil” dediği Esad için şöyle diyor:
“IŞİD’in Suriye’deki uygulamaları sonrasında Esad rejimi ehvenişer (kötünün iyisi) durumuna gelmiştir.”
Başbakan Tayyip konuşuyor:
“Esad devlet terörü estiren bir teröristtir. Bunu Türk medyası içinde savunanları anlamakta zorlanıyorum. Demek ki onlar da bu zatla beraber kendi ülkesinin başbakanını yargılayacak ve onu kötüleyecek seviyeye düşmüştür.”
Dışişleri Bakanı Davutoğlu Ahmet Suriye konusunda bilimsel bir açıklama getiriyor:
“Aslında Esad’ın problemi annesinin yaşıyor olması. Bizimle konuşuyor, sonra da gidip annesiyle konuşuyordu. Annesi de babasının yaptıklarını ona hatırlatıyordu!”

* * *

Aynı şahıs 2012 yılında resmi ziyaret için gittiği Finlandiya’da konuşuyor:
“Esad rejiminin artık hayatta kalması mümkün değildir. Esad’ın gitmesi an meselesidir. Daha fazla felaketi önlemek için bu gidişin ne kadar hızlı olacağı uluslararası camiaya kalmıştır.”
Tayyip partisinin Grup toplantısında Esad’a Arapça sesleniyor:
“Ey Beşar Esad, men dakka dukka. Eden bulur!..”
Ve yine Tayyip’in ağzından dökülen inciler:
Suriye’de akrabalık ilişkimiz olan birçok kardeşimiz var. Orası aynı zamanda bizim eski bakiyemiz (eskiden bize ait olan) bir toprak. Onun için orayı iç işlerimiz olarak görebiliriz!”
Tepesi günün birinde atarsa aynı sözleri Osmanlı döneminde bize ait olan öteki ülkeler için de söyleyebilir!
Irak, Ürdün, Filistin, İsrail, Mısır, Libya, Tunus, Bosna, Kosova, Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan, say sayabildiğin kadar!
Oralarda olanları da “İç işlerimiz (!)” olarak görmesi mümkün!

* * *

Bizler sıradan vatandaş kimliğimizle işlerin dışında idik ama olacakları yıllar öncesinden görebildik.
Onlar işin içindeydi ama olacakları görmediler, gördüklerini de yanlış anladılar.
Ucuz kahramanlık taslayarak, ateşli nutuklar atarak Esad’ı devirme sevdasına düştüler.
Türkiye Cumhuriyeti’ni içeride ve dışarıda küçük düşürdüler, rezil ettiler.
Sonuç -maddi ve manevi açıdan yıkım- ortada.
Şimdi de aralarında “Suriye’ye asker sokalım mı, sokmayalım mı” diye tartışıp MGK toplantıları falan yapıyorlar...
Ve dikkat ediniz, bunca hezimet sonrasında Tayyip-Ahmet ikilisi artık Suriye ve Esad konusunda ağızlarını açamıyor.
Çapları işte bu kadar ve ne yazık ki Türkiye’yi bunlar yönetiyor!
Geçmiş olsun bayım, geçmiş olsun.