Geçen bütün yılların aksine, Türkiye seçim havasına giremedi.
Acayip bir sessizlik, umursamazlık yaşanıyor.
Ama iktidar panikte...
AKP’nin son 2011 Genel Seçimleri’nde aldığı oy oranı yüzde 49.5 olmuştu. Tayyip’in geçen yıl cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı oy oranı ise yüzde 51.9.
AKP seçimde bu oranların altında kaldığı takdirde yandı gülüm keten helva...
Sonrasında ilahlar bile gökten inse, onları hiçbir güç kurtaramaz. Üstelik hezimetin faturası da Ahmet’e değil, Tayyip’e kesilir.
Bekleyin göreceksiniz, böyle olacak gibi.
* * *
İktidar partisinin mitinglerini belki izlemişsinizdir. Sadrazam Ahmet o mitinglerde figüran olarak görev aldı ve yetersiz kaldı.
Başrol oyuncusu Tayyip’ti. Anayasa uyarınca ettiği namus ve şeref yeminini defalarca çiğneyip particilik yaptı, AKP’ye açıkça oy istedi.
Ankara’da adına Yüksek Seçim Kurulu denilen bir yer var. Tamamı yüksek yargı üyelerinden oluşuyor.
Başkan ve dört üye Yargıtay’dan, üç üye Danıştay’dan.
Seçimlerin dürüstlüğü ve güvenliğinden sorumlu olan bu yüksek kurul ne yazık ki beklenen duyarlığı gösteremedi, muhalefet partileri tarafından Tayyip konusunda yapılan bütün başvuruları hem de jet hızıyla reddetti!
Başka bir deyişle, anayasa uyarınca “Tarafsız (!)” olması gereken Tayyip adeta partisinin genel başkanı gibi davrandı, bir sürü mitingde parti propagandası
yaptı ve seçmenden AKP için oy istedi.
Bu davranışını son güne kadar da sürdürecek.
Bunların tümü Yüksek Seçim Kurulu’nun gözleri önünde oldu ama sonuç değişmedi...
Dolayısıyla, önümüzdeki seçimde Tayyip ve partisine en büyük kıyakları bu kuruluşun hepsi de yüksek yargıdan seçilen başkan ve üyeleri yapmış oldu.
Belki günün birinde bu hesabı çocuklarına, ama daha da önemlisi, vicdanlarına karşı verirler!
* * *
Seçim sonuçları ne olursa olsun, ülkemizi çok kötü günler bekliyor...
Gerilim, tartışma, kavga ve hatta terör...
Bu iktidar toplumu yay gibi gerdi, kardeşi kardeşe düşman etmeyi başardı!
Türkiye yalanlarla, din sömürüsüyle, Allah, Peygamber sözleriyle, rüşvet, yolsuzluk ve yağma ile yönetildi.
Miting meydanlarında ve ekranlarda her gün Allah-Peygamber-Kuran diyenler yanı başlarındaki yolsuzluk ve rüşvet olaylarını örtbas ettiler.
Ayakkabı kutularındaki milyon dolarlar, evlerdeki para sayma makineleri ve çelik kasalar, bazı bakan beylere verilen belgeli rüşvetler bu seçim öncesinde
ne yazık ki gündemde tutulamadı.
Toplumun her kesimini ezdiler, dibine kadar sömürdüler, yandaşları ihya ettiler.
Karar Türk Milleti’nindir.
Pazar günü herhalde gereği yapılacaktır!
Tayyip’in İngilizcesi
Sevgili okuyucularım, daha önce yayınladığım bir belgeyi bugün sizlere bir kez daha sunuyorum.
Hiç kimse yabancı dil bilmek zorunda değildir.
Ayrıca yabancı dil bilmemek ayıp veya küçültücü de değildir.
Elinizde Meclis Başkanlığı tarafından hazırlanıp bastırılan “24. Dönem TBMM Albümü-2011” isimli kitap varsa lütfen 131. sayfasına bakınız.
Özgeçmişinin son cümlesinde Tayyip kendisini şöyle tanımlamış:
“İngilizce bilen Erdoğan evli ve dört çocuk babasıdır.”
Bilirsiniz, bu gibi yayınlarda özgeçmişini herkes kendisi yazıp ilgililere verir.
Evli ve dört çocuk babası olduğu doğru!
Ama gel gelelim İngilizce bildiği doğru değil.
* * *
Bir yabancı dili bildiğini iddia eden kişi o dili orta halli bile olsa konuşan, o dilde okuduğunu anlayandır.
Evet, İngilizcede bildiği bazı sözcükler mutlaka var:
Yes, no, okey, hello, velkam, havar yu, tenk yu, veri gud, van minıt, gudbay, baybay!..
Böylesine yüce bir devlet adamının Meclis Albümü’nde kendisini İngilizce bilir göstermesi, gerçek dışı beyanda bulunması kendisine hiç yakıştı mı yani?
Günün birinde yabancı bir devlet adamı kendisine “Yaaa Tayyip nasıl olsa İngilizce biliyorsun, şu tercümanları aradan çıkaralım da ikimiz baş başa konuşalım” derse ne olacak!
İngilizce bildiği doğru ise günün birinde yabancı bir devlet adamıyla görüşmesini kameralar önünde İngilizce yapar ve benim gibi düşünenleri mahcup eder!
Yapabilir mi?
Yapamaz.
