Sevgili okuyucularım, her insanın hayatında bazı önemli günler vardır ve onlar unutulmaz. Benim hayatımda da böyle hiç unutmadığım özel günler vardır.

Bunlardan biri, Sözcü gazetesinde ilk yazımın çıktığı 13 Ekim 2009 günü.
Bugün itibariyle tam üç yıldır Sözcü’de yazıyorum.
Bilmeyenler için anımsatayım, Nisan 2007’ye kadar Sözcü isimli bir gazete yoktu. Doğan Grubu bünyesinde medya patronu Aydın Doğan’a ait Gözcü gazetesi vardı. Bu gazete, bu grup içerisinde AKP’ye muhalefet yapabilen tek gazete idi.
Başında Rahmi Turan abimiz vardı.
2007 yılında AKP iktidarının medya ve özellikle Aydın Doğan üzerindeki baskısı iyice artmıştı. Öteki gazeteler hizaya getirilmişti de, Gözcü çoğu zaman “Çatlak ses” çıkarıp patronu rahatsız ediyordu!
Bu durumda Aydın Doğan’ın yapacağı tek şey vardı:
Gözcü gazetesini kapatmak!.. Ve Nisan 2007’de kapattı. Kovulan Gözcü ekibi bunun üzerine yeni arayışlara girdi. Ekibin büyük bölümü birleşti, 36 yaşındaki genç işadamı Burak Akbay’ın önderliğinde Sözcü gazetesini çıkarmaya başladı. Gazete artık patron sultasından, baskılardan kurtulmuş ve bağımsız olmuştu.

* * *

Ancak Gözcü’yü durup dururken kapatmak da yetmemişti. Aydın Doğan baskıya açık adamdı, korkmuştu ve doymak bilmeyen canavar olan AKP, kendisinden yeni
kurbanlar istiyordu. Bu kez Ağustos 2007’de, iktidarın bir numaralı hedefi olan bendeniz Emin Çölaşan’ı kovmak zorunda kaldı!
Kovulmuştum, aradan en çok bir ay geçti ve günün birinde o güne kadar hiç tanımadığım şimdi değerli dostum ve arkadaşım- Mehmet Şehirli beni aradı:
“Abi, biz senin Hürriyet’te çıkan eski yazılarını Sözcü’de yayınlamak istiyoruz. İzin verir misin?”
Yasal bir sakınca yoksa kabul ettiğimi söyledim.
Boştaydım, kovulma olayını anlatan kitaplarımı yazmakla meşguldüm... Ve benim eski yazılarım her gün Sözcü’de yayınlanmaya başlandı.
Sözcü ile ilk gönül bağımız böylece, ben kovulduktan bir ay sonra kurulmuş oldu.
Gazete bu hükümete karşı çok iyi muhalefet yapıyordu ve ben de eski yazılarımı her gün Sözcü sayfalarında yeniden okuyup mutlu oluyordum.
Eylül 2009’da, o güne kadar hiç tanımadığım genç patron Burak Akbay Ankara’ya geldi, tanıştık ve Sözcü için el sıkıştık...
Ve Sözcü’deki ilk yazım üç yıl önce bugün, 13 Ekim 2009 günü çıktı.

* * *

Peki ama bu gazetenin ve başka bazı gazetelerin üç yıl önceki durumu neydi, şimdi nedir? Satış rakamları açısından bakalım:
Ekim 2009’da Sözcü’nün satış rakamı 124 bin. Satış açısından 12. sırada!
Aynı tarihte Hürriyet 482 bin, Sabah 396 bin satıyor.
Bir yıl sonra, yani Ekim 2010’da Sözcü 230 bin satıyor. Satış rakamı bir yılda 106 bin artmış ve sıralamada 5. sıraya yükselmiş.
Aynı tarihte Hürriyet 448 bin, Sabah 341 bin satıyor. Her ikisinde de önemli düşüş var.
Şimdi -Ekim 2012 itibariyle- Sözcü’nün satış rakamı 306 bin ve 4. sıraya yükselmiş durumda.
Hürriyet 402 bin, Sabah 314 bin satıyor, her ikisinde de düşüş devam ediyor..

Ve unutulmasın, Sözcü’de ek yok, kupon ve promosyon yok, marketlerde, başka yerlerde beleş dağıtım yok!

* * *

Bir köşe yazarı için en önemli şey, yazılarını herhangi bir müdahale olmadan, ya da
olmayacağını bilerek yazmasıdır. Bu, köşe yazarının vazgeçilmez özgürlüğüdür.
Bu gazeteye girdiğim günden beri yazılarıma bir gün olsun karışılmadı.
Yazıların sansür edilmesini ve makaslanmasını bırakın bir yana, bir gün olsun
yönetimden, Burak Akbay’dan, genel yayın yönetmeni Metin Yılmaz’dan, ya da yazıişleri kadrosundan bir tek uyarı, rica almadım. Her biriyle aramızda büyük ve gerçek bir dostluk oluştu.
Şimdi geçmişe bakıyorum, Hürriyet’te -AKP döneminde- bana yaşattıklarını düşünüyorum. O yıllar bir kabus gibiydi. Tayyip iktidarından korkuyorlar, üzerimde baskı kurmaya yelteniyorlardı. “Onu yazma, bunu yazma, sert yazma, başbakanı eleştirme” uyarılarıyla yazılarım bazen makaslanır, bazen sansür edilir ve istifa edip gitmem beklenirdi!
Oysa benim o mevziyi terk edip gitmeye hiç niyetim yoktu!
Sonunda dayanamadılar, kovmak zorunda kaldılar. (Korku ve baskı tarihlerine dikkat ediniz: Gözcü’yü Nisan 2007’de kapattılar, beni Ağustos 2007’de kovdular!)
Benden sonra daha nice yazarlar Hürriyet’ten siyasi baskıyla kovuldu, ayrılmak zorunda kaldı, ya da yazılarına son verildi. Bekir Coşkun, Tufan Türenç, Rahmi Turan, Cüneyt Ülsever, Özdemir İnce...

* * *

Ben Sözcü’ye başladıktan sonra, aylar ve yıllar içerisinde Necati Doğru, Saygı
Öztürk, Uğur Dündar gibi gazeteci arkadaşlarımız geldi. Size bir şey söylesem belki inanmazsınız. Bana ve yönetime gazeteci arkadaşlardan gelen istekleri biliyorum.
Gazetelerinde özgürce yazamayan nice köşe yazarları ve muhabir arkadaşlar Sözcü’de görev almak istiyor.
Ah, o isimleri açıklamam mümkün olsa da, kimlerin istediğini bir bilseniz!..

* * *

Sözcü’nün yakın geçmişe kadar çok önemli bir eksikliği olduğunu da itiraf etmek
gerekiyor. Gazetemizin bir internet sitesi yoktu. Dolayısıyla haberlerimizi, yazılarımızı ve güncel gelişmeleri sadece gazetede okumak mümkündü.
Örneğin yurtdışında yaşayan, ya da Türkiye’de yaşayıp gazete almayanların bizi okuyup izlemesi mümkün değildi. Şimdi internet sitemiz de kuruldu ve şahane oldu. İşin başındaki Oğuz Güven arkadaşımızı kutluyorum.
İşte size internet sitemizin adresi:
www.sozcu.com.tr
Yeni açılan sitemiz henüz çok kimse tarafından bilinmiyor.
Duyuruları bile yapılmadı. Buna karşın her gün on binlerce kişi girip haberlerimizi,
yazılarımızı ve gelişmeleri sitemizden okuyor.
İnternet sitemiz gücümüze güç kattı.
Yukarıda verdiğim adresi lütfen özellikle yurtdışında yaşayan yakınlarınıza
bildirin, sitemize girmelerini çabuklaştırın.

* * *

Sevgili okuyucularım, bu yazımda Sözcü’ye giriş öykümü ve gazetemizin nerelerden
nereye yükseldiğini sizlere kısaca anlattım. Bu başarıda, bu inanılmaz yükseliş sürecinde A’dan Z’ye tüm Sözcü çalışanlarının emeği ve katkısı var.
Hepimiz biliyoruz ki, bu gazete AKP’nin baskısına açık olmayan üç dört gazeteden biridir. Bunun nedeni de, genç patronumuz -şimdi 41 yaşında- Burak Akbay’ın sadece gazeteci olmasıdır. Eğer öteki medya patronları gibi onun da devletle ve hükümetle milyarlarca liralık işleri ve beklentileri olsaydı, bu gazetenin adı belki yine Sözcü olurdu ama o gazete bugünkü bağımsız- yürekli Sözcü olmazdı.
Üç yıldan beri bu çatının altındayım, bir tek kişiden bir gün olsun “Siz de yandaş
oldunuz, sizi de korkuttular, kucağa oturttular” diye bir eleştiri almadım, duymadım.
Biz görevimizi elimizden geldiğince yapmaya çalışıyoruz... Ve biliyoruz ki, ülkemize ve milletimize AKP döneminde yaşatılan bu rezilliklere karşı çıkan aydınlık, yurtsever, Cumhuriyet rejiminin bekçisi, Mustafa Kemal Atatürk’ün aydın izinden ayrılmayan büyük kitleler arkamızdadır.

Gücümüzü sizden alıyoruz.