Sevgili okuyucularım, bugün size “Türkiye’den bir adalet manzarası (!)” anlatacağım ve anlamak için hukukçu olmanıza gerek yok.
Adaletin ülkemizde nasıl çalıştığını, siyasete nasıl alet edildiğini bir kez daha göreceksiniz.
Bu yazıyı sadece Türk kamuoyu için değil, Batı ülkelerindeki ilgili kişi ve kurumlara da ulaşması dileği ile yazıyorum.
Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) Cumhurbaşkanına hakaret başlıklı 299. maddesi aynen şöyle:
“- Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
- Suçun alenen (herkesin göreceği biçimde, örneğin yazıyla) işlenmesi halinde, verilecek ceza altıda bir oranında artırılır.
- Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlıdır.”
Tam 39 yıllık gazeteciyim. Hukukçu değilim ama neyin hakaret olduğunu veya olmadığını iyi bilecek kadar deneyim sahibiyim.
* * *
Tayyip şimdi bu maddenin arkasına sığınıp biz gazeteciler ve başka vatandaşlar için sürekli suç duyurusunda bulunuyor ve dava açılmasını istiyor. Mekanizma belli:
Hapis cezası istiyorsan savcılığa suç duyurusunda bulunacaksın. Savcı gazeteciyi ifadeye çağıracak, savunmasını alacak.
Savunmayı yeterli görürse, yazıda suç unsuru yoksa doğrudan takipsizlik kararı verecek, görmezse Adalet Bakanlığı’na soracak:
“Şüphelinin şikayet konusu yazısı budur. Dava açalım mı, açmayalım mı?”
Şikayetçi olan Tayyip olduğu için Adalet Bakanlığı savcılıkların her başvurusuna “Dava açılmalı” diye görüş bildiriyor ve dava açılıyor.
Ceza davası açıldığı takdirde mahkemeye çıkıp bir ifade daha vereceksin.
Son söz mahkemenin.
* * *
Peki nelere, hangi yazılara dava açılıyor?.. İşte size en son somut örneği veriyorum. Lütfen çok dikkatle okuyunuz, cumhurbaşkanına nasıl hakaret edildiğini (!) ve nasıl dava açıldığını görünüz.
Bizim gazetenin internet sitesinden okuyabilirsiniz. 19 Mart 2015 tarihli yazımın en altında Emin Çölaşan’ın notu başlıklı kısa bir bölüm var ve aynen şöyle:
Dün internette fotoğraflı haberleri vardı. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ve Maliye Bakanı Yanis Varufakis Atina caddelerinde dolaşıyor. Karşılarına rastgele çıkan insanlarla el sıkışıyor, şakalaşıyor, güleç bir yüzle yürüyorlar. Yanlarında koruma ordusu ve görünürde bir tek polis yok. Demek ki bizim korkaklar gibi görgüsüz değiller.
İnanın, hepsi bu kadar. Başka bir tek cümle, sözcük yok.
Tayyip bu yazıdan şikayetçi oldu ve hakkımda ceza davası açılması için avukatı aracılığı ile savcılığa suç duyurusunda bulundu.
Ama çok ilginçtir, şikayet dilekçesinde bir tek somut örnek yok. Ne demişim de hakaret etmişim, belli değil. Sadece “Sayın Cumhurbaşkanı’na hakaret etmiştir” deniliyor.
Savcılık ifademi aldı.
TCK’nın 299. maddesi uyarınca, dava açılıp açılmaması gerektiğini Adalet Bakanlığı’na sordu.
* * *
Ötesini iddianameden aynen veriyorum:
“Şüpheli (Emin Çölaşan) alınan savunmasında, yazısında şikayetçiye (Tayyip’e) yönelik herhangi bir iddia, hakaret, suç, iftira ve hatta eleştiri bile olmadığını, yazısının iki ayrı bölümden oluştuğunu, hangisinin neresinin şikayet konusu olduğunu anlayamadığını ve üzerine atılı suçu kabul etmediğini beyan ettiği...
Şüphelinin mevcut eyleminin TCK 299. maddesine uygun ve aynı maddenin 3. fıkrasına göre de atılı suçlardan kovuşturma yapılması (dava açılması) Adalet Bakanı’nın iznine tabi olduğu, Cumhuriyet Başsavcılığımızca Adalet Bakanlığı’ndan kovuşturma izni talebinde bulunulduğu, Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nden alınan
(5 Haziran 2015 tarih ve 2015/3003 sayılı) cevabi yazıda:
“Dün internette fotoğraflı haberleri vardı. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras ve Maliye Bakanı Yanis Varufakis Atina caddelerinde dolaşıyor. Karşılarına rast gele çıkan insanlarla el sıkışıyor, şakalaşıyor, güleç bir yüzle yürüyorlar. Yanlarında koruma ordusu, görünürde bir tek polis yok. Demek ki bizim korkaklar gibi görgüsüz değiller” şeklindeki ifadelerin Cumhurbaşkanına hakaret kapsamında değerlendirilebileceği, kovuşturma izni verilmesi düşünüldüğünün bildirildiği.
Şüphelinin bu şekilde müsnet (üzerine atılı) suçu işlediği ..... anlaşılmakla, mahkemenizde yargılanarak eylemine uyan TCK’nın 299. maddesi gereğince CEZALANDIRILMASINA karar verilmesi kamu adına iddia ve talep olunur.”
Şimdi mahkemede yargılanıp kendimi yeniden savunacağım ki, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası almayayım.
* * *
Sevgili okuyucularım, hukukçu olmayanlar bile şu basit olayı herhalde yeterince anlamıştır. Şimdi herkese soruyorum, yukarıda okuduğunuz bölümün neresinde Tayyip’e hakaret var?
İlle de bir şey bulmak isterseniz belki “Son cümlede olabilir” diyeceksiniz ama değil. Çipras Yunanistan cumhurbaşkanı değil ki kendisini Tayyip’le kıyaslamış olayım.
Üstelik çoğul ifade kullanmışım. “Demek ki bizim korkaklar gibi görgüsüz değiller” demişim.
Tayyip korkaklığı ve görgüsüzlüğü niçin üzerine alınıyor, anlamak mümkün değil. Ülkemizde korunan tek kişi o mu?
Türkiye’de devlet tarafından korunan, koruma ordusuyla gezen yüzlerce kamu görevlisi var. Başbakan, bakanlar, Meclis Başkanı, Anayasa Mahkemesi Başkanı, MİT Müsteşarı, valiler, Genelkurmay Başkanı, muhalefet liderleri, yüksek bürokratlar vesaire... Saymakla bitmez.
Allah korusun, şimdi bu yazıyı onlar da okuyup “İsmim geçmiyor ama demek ki bana da hakaret varmış, ben de davacıyım” derlerse ben ne yaparım!
* * *
Bunları da bıraktım bir yana... Koskoca Adalet Bakanlığı hangi yasal nedenle, hangi gerekçe ve hangi hukuk ilkesine göre yukarıdaki ifadelerin cumhurbaşkanına hakaret içerdiğini, dava açılması gerektiğini savunabilir?
Burada herkese çağrıda bulunuyorum. Bu haksızlığı ve hukuksuzluğu, adaletin siyasete alet edilmesini birileri iç ve dış kamuoyuna ve hukuk camiasına anlatsın. Ben haksızsam, yanlış biliyorsam cahilliğime verilsin, özür dileyeyim!
Bu nasıl adalettir?
Bu konuda özellikle hukukçular tarafından gönderilen mesajlar olduğu takdirde onları da burada (fırsat bulunca) yayınlamaya hazırım.
* * *
Tayyip‘in avukatları herkes için cumhurbaşkanına hakaret dilekçeleri yağdırıyor. Bu furyadan herkesin payına bir şeyler düşüyor. Benim için verilen şikayet dilekçelerinde yer alan başka bazı suçlamaları da önümüzdeki günlerde sizlere iletirim, yine şaşırırsınız!
Batı dünyası ve Türk kamuoyu, özellikle iktidar karşıtı gazeteciler olarak yaşadığımız inanılmaz baskıları, üzerimizde uygulanmak istenen psikolojik şiddeti, korkutma ve sindirme taktiklerini ve adaletin siyasete kurban edildiğini iyi bilsin.
İşin sonunda hapishane varmış, hukuk böyle çiğnendiği sürece ona da katlanırız.