Sevgili okuyucularım, başımızda korkunç bir yalan furyası estiriliyor. En yetkili olan, topluma en dürüst mesajları vermesi gereken kişi ve kurumlar bu furyayı bilerek sürdürüyor.
Kandırmaca yutturmaca yöntemiyle ülke yönetiliyor.
Bu süreçle birlikte topluma “Biz mağdur olduk” edebiyatı yapılıyor...
“Şiir okudum diye beni hapis yatırdılar...”
“Bana suikast yapılacaktı...
“Sümeyye’yi az daha öldüreceklerdi...”
“Bülent Arınç’a suikast son anda önlendi...”
“Kabataş’ta örtülü bacımızı dövdüler ve üzerine işediler...”

* * *

Üç büyük yalanın içyüzü son günlerde ortaya çıktı:
- Yalan1: 2009 yılı aralık ayında özel görevli üç subay Başbakan Yardımcısı Bülent’e güya suikast hazırlığı yaparken (!) enselendi. Propaganda mekanizması yine çalıştırılmıştı. Özel Harp Dairesi’nde görevli acemi subaylar polise yakalanınca üzerinde evin adresi yazılı kağıdı yutmaya kalkışmıştı. Baştan aşağıya saçma sapan bir kurguydu. (Bunları olayın ilk gününden başlayarak defalarca yazdım.) Ama ne oldu, bu düzmece kurguyu kullanarak Özel Harp Dairesi basıldı ve günlerce arandı. Devletin en gizli bilgi ve belgeleri adliye koridorlarına istif edildi. Aramayı yapan Kadir Kayan isimli hakim bir süre sonra Yargıtay’a üye seçildi... Suikast konusunda savcılık soruşturması da başlatılmıştı ama bir türlü bitmiyordu... Ve gazeteci arkadaşımız Asuman Aranca dün savcılığın beş buçuk yıl sonra vermek zorunda kaldığı takipsizlik kararını ele geçirdi. Bir yalan böyle çöktü!
Yalan 2: Gezi olayları sırasında AKP’li bir belediye başkanının çiçeği burnunda gelini Zehra, çocuğu ile birlikte Kabataş İskelesi çevresindeydi. Birkaç gün sonra yandaş Star gazetesinde demeci çıktı. Bazı kadınlar kendisine ve Tayyip’e küfredip tehdit etmiş, ayrıca elleri deri eldivenli, belden yukarısı çıplak, alınlarında bant olan 100 kadar erkek kendisini başı bağlı olduğu için elleyip taciz etmiş, yere devirip üzerine işemişti. Tayyip durur mu, bu yalanın üzerine hemen balıklama atladı, konuyu Meclis kürsüsünde ve sonrasında (en son birkaç gün önce) defalarca anlattı. Oysa böyle bir olay olmamıştı. (Bunu da ilk günden başlayarak ısrarla ve defalarca yazdım.) Ortada bir tek belge, bilgi, tanık, kamera kaydı, hiçbir şey yoktu. Bunun da yalan olduğu iki gün önce savcılık ve polis raporlarıyla ortaya çıktı. Yeni gelin fırsatını bulmuşken beyninden geçen bütün cinsel fantezilerini anlatmış, Tayyip’e ve yandaş medyaya yutturmayı başarmıştı.
Yalan 3: CHP Milletvekili Umut Oran, adına Fuat Avni denilen ve iktidarın pisliklerini ortaya çıkaran Twitter fenomeni ile açıktan yazışmış, Sümeyye’ye suikast yapmayı internet üzerinden planlamıştı! İktidarın yandaş satılık medyası bu yalanı günlerce manşet yapıp gündeme taşıdı. (Bu düzmece haber hepsine aynı kaynaktan, tek elden servis edilmişti.) Böyle bir şey yapması için Umut Oran’ın aklını peynir ekmekle yemiş olması gerekirdi. Nitekim Twitter’ın merkezine dilekçeyle başvurup bu konuda herhangi bir yazışması olup olmadığını sordu. Gelen yanıtlarda, olmadığı bildirildi. Bir kocaman yalan daha böylece çökmüş oldu.

* * *

Dikkat ediniz, çoğu yalanlarını hiç utanıp sıkılmadan “Mağduriyet-suikast-öldürülme ve cinsel taciz” üzerine kuruyorlar.
Bir anımsayın lütfen, birkaç ayda bir piyasaya haber servis ederler:
“Falanca kişi Tayyip Erdoğan’a suikast düzenlemek üzere iken yakalandı!”
Palavra!..
Bu iddia nedeniyle tutuklanmış olan bir tek Allah kulu bile yok.
Yalanlar günün birinde çöküyor ama o güne kadar kime ne yutturdularsa, yanlarına kâr kalıyor...
Çünkü çoğunluğu okur yazar olmayan, dünyadan habersiz, bunları “Müslüman (!)” zanneden iyi niyetli seçmenlerini bu yolla kandırmak çok kolay ve iktidarın elindeki en büyük koz.
Adamlar yalan söylüyor ve söyletiyor, yalan yazıyor ve yazdırıyor ama hiç dertleri değil.
Türkiye Cumhuriyeti nice iktidarlar gördü ama böylesini hiç görmedi.

Kurtar bizi Apo!


Sevgili okuyucularım, aman yanlış anlamayın!.. Bu başlıkta ismini verdiğim Apo İmralı’daki katil değil, önceki cumhurbaşkanı Abdullah Gül!..
O makamdan ağustos ayında ayrıldı ama yaşamını İstanbul’da devlete ait görkemli Huber Köşkü’nde -bir eli yağda bir eli balda- sürdürüyor!
Villasının inşaatı inşallah günün birinde biterse oraya geçecekmiş. Ne bitmez inşaatmış bu be biraderim Apo!.. Yoksa 36 katlı gökdelen mi yaptırıyorsun!
Köşk muhteşem bir yer... Emrinde aşçılar, hizmetçiler, garsonlar şoförler...

* * *

Apo cuma günleri ekibiyle birlikte namaza gider, çıkışta cami önünde siyasi demeçler verir.
Şimdi son bilmece ortaya çıktı:
Bu seçimde AKP’den aday olacak mı, olmayacak mı!
Sadrazam Ahmet yarım ağızla “Buyursun gelsin, başımızın üzerinde yeri var” diyor.
Aman haaa, Tayyip senin yerine onu sadrazam yapmasın Ahmet!
Padişah henüz kararını açıklamadı... O sadece “400 milletvekili verin” falan diye bir şeyler geveliyor.
Partide Apo’yu bazıları istiyormuş, bazıları ise “Gelirse su koyverir” diye karşı çıkıyormuş.
Bizim Apo şimdi akil insan, partiler üstü siyasetçi pozlarına bürünüyor ama bunu biz yemeyiz.
Çankaya’da yedi yıl boyunca Tayyip’in otomatik imza makinesi olarak görev yaptı. Önüne gelen bir tek belgeyi geri çevirmedi.

* * *

İki Apo arasında epeyce fark var. Bizim Apo devletin köşküne çökmüş, yediği önünde yemediği arkasında. Villasına taşınacağı günü bekliyor inşallah.
Öteki Apo ise telaşta...Türkiye’yi İmralı’dan yönetiyor ama işin nereye varacağını bilemiyor.
Tahliye edilmeyi bekliyor... Daha da çoook bekler.
Ama itiraf edelim, Türkiye siyasetinde İmralı’daki Apo’nun ağırlığı, Huber’de ense yapmakta olan Apo’dan çok daha fazla.
Her şey İmralı’da ağırlanmakta olana soruluyor, her konuda kararı o veriyor.
Huber’deki ise etkisiz ve yetkisiz.
Yine bir takım esrarengiz havalara büründü, aday olup olmayacağı konusunda sır vermiyor.
Ben şimdi AKP yönetiminin yerinde olsam, her iki Apo’yu da aday göstermek için girişimde bulunurum, Türkiye’yi “Kurtar bizi Apo” sloganıyla inletirim!
Vallaha o zaman değil 400, en az 500 milletvekili çıkarırlar!