Ağalık düzeninde ezber bellidir. Ağa marabasına der ki:
- Ağa’lık vermekle olur...
Marabası sevinir, şükreder:
- Ağa’nın eli tutulmaz...
Ağa verir, maraba alır...
Ama bedeli unutulmaz.
Borçlu olan rehindir.
Ağa düzenine köledir.

* * *

Futbol halk oyunudur.
22 kişi sahada oynar.
Onbinler stada koşar.
Yüzbinler TV’de izler.
Peki ya ekonomisi?
Kabaca bakıldığında...
Gelir-Gider kalemleri ortada.
Oyuncu-ücret maaşları gider...
Bilet, ürün satışları gelirdir...
Dünya ve Türkiye’de...
Oyunun bilançosunu çıkaralım.

* * *

Avrupa’da 1990’lı yıllardan itibaren, futbolcu transfer bedeli tırmanışa geçti.
2000’lerde çoğu büyük kulüp zora düştü.
Çünkü futbol kulüplerinde gelir artış hızı (% 5.9), oyuncu maliyet artış hızına (% 8.2) yetişemedi.
Makas açıldı, hasar büyüdü.
Neticede Avrupa futbolunda, altı yıllık zarar toplamı, yüzde 68 artışla 1 milyar Euro’yu aştı.
(Kaynak: Tuğrul Akşar, Dünya)

* * *

Yeşil sahadaki batak  tabii ki sonuçsuz kalmadı:
1) Futbolun Kralı FİFA Finansal Sağlık (Fair Play) kriterleri konusunda düğmeye bastı.
FİFA fazla kulüp uymasa da, bilançolarda ücret-maaş toplamının, gelirlerin yüzde 70’ini aşmaması kuralında ısrarını artırdı.
2) Avrupa’nın sayılı kulüpleri teker teker el değiştirdi.
Milan, Juventus, İnter ve Lazio İtalyan zenginlere satıldı.
İngiliz liginin yarısına, Rus, Malezya, Hint, Abu Dabi sermayesi ortak oldu.
Manchester United, Chelsea, Arsenal, Liverpool yeni sahip buldu.

* * *

Gelelim Türkiye’ye...
Önce madde madde sayalım.
- Türk futbol kulüpleri, üç büyükler dahil batakta.
Giderler, gelirlerin iki-üç katı.
- Türk kulüpleri bu yıl UEFA Finansal Fair Play kapsamına girecek.

* * *

Futbol Federasyonu, radikal bir karar aldı.
Takımlarda yabancı oyuncu sayısı artırıldı.
Avrupa futbolu krizde iken yabancı sayısı artınca fiyatlar düşecek diye umuluyor.
Ama Federasyon bu kararına önemli bir önşart da koştu:
Vergi ve sigorta prim borcu bulunan kulüpler bu karardan yararlanamayacak.

* * *

Dedik ya, Türk futbolu batık.
İki büyüğün, GS ve BJK’nin sadece vergi borcu 100 milyon dolar.
Ama TBMM’den geçen yasa ile, bu rakamlar takside bağlandı.
Yani o borç kaleminde sorun aşıldı.
Federasyon kalan 3 milyar lira futbol borcuna çare arıyor.
Akla gelen kamu bankaları öncülüğünde konsorsiyum kurulması, kulüp borçlarının uzun vadeli, düşük faizle yapılandırılması.

* * *

Gören sanacak ki...
Hükümet futbola bayılıyor.
Öyle mi hakikaten?
Durun bir bakalım...
Çarşı Grubu’nu müebbetle yargılayan, Passo Lig inadı ile tribünleri boş bırakan, Fenerbahçe’ye şike sürecinde kan kusturan, Galatasaray”ı zorla Saray’a koşturan kim?
Aynı hükümet değil mi?
Peki bunları yaparken...
Ne demeye hem mevcut borçları siliyor...
Hem de aynı anda yeni dış borç yolu açıyor?
Moda deyimiyle kumpas olmasın...
Ağa düzeni misali...
Vererek borca sokup...
Borcu da kamu bankalarına alıp...
Futbola el konulması mümkün mü?
Mümkün...
Medyada mülkiyet kalesi nasıl düştü.
Havuz medyasının sahibi kim?
AKP devleti değil mi...
Türk futbolu neden bir sonraki hedef olmasın?

* * *

Fenerbahçe şike olayında...
Herkes adli ayrıntılara takılırken...
Gazeteci İsmet Orhan, 3S (Spor-Sermaye-Siyaset) diye bir kitap yazdı.
Temel tezi, şike davasının Fener’in yabancıya satışı amaçlı tezgah olduğuydu.
O tarihte bu iddia pek yankı bulmadı.
Bugün yeşil sahadaki oyuna bakarken...
Bu perspektifi de hatırda tutmak lazım.

* * *

Züğürt Ağa filmini herhalde izlediniz.
Sonunu da hatırlarsınız.
Züğürt kalan Ağa’nın sadece karizması değil, değerleri, malı mülkü de satılıktır.
Korkum bu yüzden...
Keşke TV’deki hakemler gibi...
Filmi ileri veya geri sarabilsek...
Ve diyebilsek:
- Oynat bakalım Uğurcuğum...
Futbolu satmaya hazır mıyız?

DİPNOT


“Ada değildir insan, bütün hiç değildir bir başına; anakaranın bir parçasıdır, bir damladır okyanusta; bir toprak tanesini alıp götürse deniz, küçülür Avrupa. (...) ölünce bir insan eksilirim ben, çünkü insanoğlunun bir parçasıyım; işte bundandır ki sorup durma çanların kimin için çaldığını; senin için çalıyor.” (John Donne)

Hemingway bir rahibin dizelerini, İspanya İç Savaşı’nı anlattığı kitabına başlık olarak kullandı.
Terör o zaman da terördü, kimileri korkup sinerken, diğerleri hayatları pahasına direndi.
Çünkü terör düşünen, konuşan, gülen yani özgür insanın düşmandır.
Bizi yönettiği iddiasını taşıyanlar bilincinde olmayabilir.
Ama bugün çanlar sadece Fransa için d eğil hepimiz için çalıyor, yeter ki duyalım.