CHP Parti Meclisi Üyesi ve İzmir Milletvekili Aytun Çıray’ın  bir hafta önce bu köşede dile getirdiği, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı kızdıran iddiaları uç vermeye başladı.
Çıray, 12 Mart tarihli SÖZCÜ’de yayımlanan söyleşimizde, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu seçimleri referanduma dönüştüreceğini öne sürmüş ve şunları söylemişti:
“Erdoğan önümüzdeki Genel Seçimleri referanduma dönüştürerek “başkanlığa evet-hayır” eksenine oturtmaya çalışıyor. Ancak “her zaman kedi balığı yemez.” İlk olarak, yakın geçmişteki referandumlarda ekonomik açıdan sıcak para desteği son derece güçlüydü. İkincisi bugün iki milyon Suriyeli’nin ortaya çıkardığı yüklerle iyice belirginleşen ekonomi ve dış politika iflası henüz ufkun ötesindeydi. Üçüncüsü ‘yetmez ama evet’çilerden cemaate kadar etkili gruplar Erdoğan’ı destekliyor ve bir zorbayı vesayet sistemini yıkan bir reformist olarak sunmakta adeta yarışıyorlardı. Dördüncüsü; henüz AKP’nin iç çekirdeğindeki gerilim ortaya çıkmamıştı.
Zira “Başkanlık Anayasası” konusunda da ikiye bölündüler. Uzun zamandır Gül, Davutoğlu, Babacan, Başçı ve Fidan birlikte hareket ediyor. Erdoğan’ı izole etme, yani izolasyon politikası uyguluyorlar. Bu konuda açık ve somut bilgilere sahibiz.”

* * *

Somut bilgilerin ne olduğunu bilmiyoruz ama Çıray’ın iddiasını doğrulayan somut gelişmelere tanık oluyoruz.
Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendisi değil de sanki bir başkası namusu ve şerefi üzerine tarafsızlık yemini etmişçesine, gittiği her yerde, AKP’ye 400 milletvekili istiyor. Böylece genel seçimleri, başkanlık anayasası için referanduma dönüştürmeye çalışıyor. Bu süreçte ihtiyacı olan milliyetçi oylara göz kırpma anlamına gelecek konuşmalar yapmayı da ihmal etmiyor. Bir gezisinde “Bu ülkede Kürt sorunu yoktur” diyor, gelen tepkiler üzerine çark etmiş görünerek sözlerini “Kürt sorunu yoktur ama Kürt kardeşimin sorunları vardır” şeklinde değiştiriyor.
Böylece HDP ile vardıkları mutabakatı gözlerden ırak tutmaya çalışıyor.

* * *

Cumhurbaşkanı senaryosu Oslo’da yazılan bu oyunu oynarken, kuşkusuz rol arkadaşına da güveniyor.
Nitekim onun “Kürt sorunu yoktur” deyişinden hemen sonra sahneye, pardon Meclis’teki kürsüye çıkan Selahattin Demirtaş, 2 dakikalık konuşmasında şunları söylüyor:
“Sayın Recep Tayyip Erdoğan HDP var oldukça, HDP’liler bu topraklarda nefes aldıkça sen başkan olamayacaksın. Seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız...”
Bir değil, iki değil, tam üç kez “Seni başkan yaptırmayacağız” diye sesleniyor.
Böylece hem seçimlerin başkanlık referandumuna dönüşmesi için eşsiz katkı sağlıyor, hem de kendilerine ülke barajını geçme imkanını sağlayacak oylar için, sol seçmene “gel, gel” diyor.
Bir taşla iki kuş vurmayı amaçlıyor.

* * *

Sözün özüne gelirsek...
Gerek Tayyip Erdoğan, gerekse Selahattin Demirtaş, ilk perdesi Oslo’da sahnelenen malum oyunu oynuyor...
İkisi de rol gereği danışıklı dövüş yapıyor!
Peki bu durumda seçmene nasıl bir görev düşüyor?
Çok basit:
Seçmenin uyanık olup, Türkiye’yi faşizmin derinliklerine sürükleyecek bu oltayı asla yutmaması gerekiyor.