Laiklik ve Atatürk düşmanlığıyla Atatürk’ün başta laiklik, tüm çağdaş devrimlerini bir bir yok etti. Türkiye’yi Ortadoğu’nun “kelle kesen yobaz” bataklığına gömdüler. Menfur amaçlarına ulaşmak için (çıkarcılık sendromlu) her kesimden herkesi kullandı. Sonra hepsini pas pas yaptılar.
Kendisini önce “dünya lideri” diye tanımlayıp, sonra muhalif olan liboş ya da ikinci Cumhuriyetçi yazarları “cibilliyetsiz” diye sıfatlayıp, işlerinden attırdılar.
“Nobel Barış Ödülü”ne aday gösterilmesini önerecek kadar yalakalığı doruğa çıkaran, sonra “barış değil” cihatçı olduğunu görünce muhalif olan bazı gazeteci, yazarları dövdürdü ya da hapis istemiyle mahkemeye verdirdiler.
AKP kurucusu Abdullah Gül, sinek vızıltısı kadar bile eleştiride bulununca siyasal hayatını söndürdüler.
Ergenekon davasındaki melanetlerini taltifen “İtalyan temiz eller savcısı DiPietro’dan daha vasıflı deyip, zırhlı araçlarını tahsis ettikleri Zekeriya Öz “17-25 dünyada eşi görülmemiş devlet soyguncularını suçüstü yaptırınca” “yeter artık bu hasret bitsin. Artık gel” dedikleri “Fethullah Gülen’e haşhaşi”, savcıları da “vatan haini” yaftasıyla suçladılar.
Önce oy uğruna valilere “PKK’ya dokunulmayacak” emri verip, tüm ülkenin mayın ve silah deposu haline getirilmesine neden oldu,
Bölgeden bekledikleri oy çıkmayınca Güneydoğu’yu kana buladılar.
Sonra operasyonlara neden izin vermediler diye valileri suçladılar.
Şimdi de IŞİD’i görmezden gelerek Suruç ve Ankara’daki korkunç katliama seyirci kaldılar.
Bir Kasım’dan sonra iktidardan düştüklerinde;
Türkiye’de tam bir Dümbüllü tiyatrosu yaşanacak. Şöyle ki;
İktidardan düştüklerinin ikinci günü başta “zirvedekiler” dahil herkes birbirini suçlayacak, talimatla karar veren savcı ve yargıçlar “ne yapalım? Bizi sürgün etmekle tehdit ediyorlardı” diyerek günah çıkaracak, iktidarın başı ise (yargı bağımsız ve özgürdür) biz karışmadık diyecektir.
Dudak uçuklatan Oslo toplantılarını dizayn eden,
“Suriye’den Türkiye’ye iki füze atar, bunu savaş nedeni sayar, Esed’i yok ederiz” diyen,
Suriye’de Esad’a muhalif dünyanın en kanlı terör örgütlerini tır’lar dolusu ağır silahlarla donatıp, Güney sınırlarımızı teröristler için yolgeçen hanı yaptıran, MİT müsteşarı yarın sorgulandığında “Ben emir kuluyum. Ne emir verdilerse onu yaptım” diyecek, emir veren ise “Ben kimseye yazılı emir vermedim” diyerek topun ağzına MİT müsteşarı sürülecektir.
Gezi Parkı olayında gerekirse vurun emri verip, 13’ünü kör, 10 genci öldüren, 3000 yaralı bırakan polislere destan yazdılar diyenlere,
21 canlı bomba arasında bulunan Suruç ve Ankara’daki olayın faillerinden birinin anne-babaları “oğlumuzu hapsedin, çok tehlikelidir” dedikleri halde (henüz eylem yapmadıkları için) serbest bırakanlara, yarın bunların hesabı sorulduğunda “her şeyi zirvenin emriyle” yaptıklarını beyan edecek, emir verenler de bunu yalanlayacak, okka altına bu akılsız kamu görevlileri atılacaktır.
Virüslü havuz medyası, müteahhitleri; “rüşvet vermeye nasıl zorlandıklarını bülbül gibi şakıyarak anlatacak”, Zarrab bile “önüne yatılarak “kendisini nasıl söğüşlediklerini bir bir ifşa edecektir.
Şimdi başta 17-25 ve her rezil olayda olduğu gibi “Ankara katliamının da kendilerine dokunacağını bildikleri için” yayın yasağı getiriyorlar.
TBMM soruşturmasına yanaşmıyor. Suçlanan kendileri ama “kendi emirlerindeki kurulları”olayı aydınlatsın! Diye görevlendiriyorlar.

TÜRKİYE’DE 5 BİN CUMHURİYET SAVCISI VAR, ARA Kİ BULASIN

Ortadoğu lideri olmak hayaliyle akıl tutulması bir imam diplomasisiyle Ortadoğu’yu kan gölü haline getirdi, Türkiye’yi ateşe attılar.
Bundan 4 yıl önce Esad, CNN’e şu beyanatı veriyor;
Erdoğan ve Davutoğlu beni yok etmek için El Kaide, IŞİD, El Nusra gibi kanlı terör örgütlerini silahlandırıp, üstümüze salıyor.
Erdoğan unutmasın, bu örgütler gelecekte Türkiye’ye bela olacak, önce Erdoğan’ı yok edecektir diyor, şimdi bu gerçekleşiyor.
Mezhep, etnik ayrımcılıklarla milli birlik ve bütünlüğü katlettiler. 190 üniversiteden en ufak bir tepki olmuyor. Yandaş havuz medyası, “kimi savcı ve yargıçlar” tüm bu rezilliklere yataklık ediyor.
Sonuç: Konya’daki milli maçta Ankara’daki katliamda ölenler için saygı duruşunda bulunulurken tribünlerdeki bazı AKP’lilerden ıslıklar ve yuh sesleri yükseliyor. Bu durum “Gezi Parkı’nda öldürülen 15 yaşındaki Berkin’e rahmet okumayan, annesini yuhalatan”, “Filistin ve Mısır’da ölenlere ağlayıp, Ankara katliamında 102 gencimize bir damla gözyaşı dökmeyen” bir zihniyetin ürünü oluyor.
Bir kişi uğruna Türkiye felakete sürükleniyor. Türkiye’nin kurtuluşu için 1 Kasım’da bunları sandığa gömmekten başka bir çare bulunmuyor.