Hiçbir iktidar halkını bu denli aptal ve keriz yerine koymamıştır. Halk aptal yerine konmaktan rahatsız olmayınca gemi azıya alıyorlar.
Yargılanmamak için Başkanlık sistemiyle yatıp, Başkanlıkla kalkıyor.
Bunun için ABD ya da herhangi bir Başkanlık gibi değil, yargı ve yasamayı uydu yapacak “made in Tayyip” model bir başkanlık istiyor.
ABD Başkanı Clinton’un Monica’yla ilişkisi tüm ayrıntılarıyla ABD Senatosu’nda yargılanması “tüm dünya TV’lerinde canlı olarak yayınlanmış”, kimse yayıncılara “darbeci” ya da bir devlet başkanına bu yapılır mı dememişti.
Amerikan halkı Clinton’u Monica’yla ilişkisi nedeniyle değil, yalan söylediği için suçlamış, o da halkından özür dilemişti.
Bizde ise yalan söyleme hastalığı (mitomani) ya da hırsızlık illetinden muzdarip olanlara, dokunmak bile ibadet sayılıyor.
Soruyoruz; Tayyip tipi Başkanlıkta “paraların sıfırlatılması” ya da Bülent Arınç’ın “paraya ve kadına düşkünlerdir” dediği büyüklerimizin Meclis soruşturmaları da (Clinton’unki gibi) gırtlakçı Burhan Kuzu’nun sunumunda TV’lerde canlı olarak yayınlanabilecek midir?
Diğer ülkelerde kral aileleri, Başbakan ve Bakanların yaptıkları yolsuzluklar bizim (asrın devlet soyguncuları) yanında devede kulak değil, tüy bile kalmazken onlar çok ağır cezalara çarptırılıyor. Hiçbiri “bu bir darbedir” deme aymazlığı göstermiyor.
Türkiye’de ne yaparsa yapsın kimsenin sesi, soluğu çıkmayınca “doymak bilmeyen bir ejder” oluyorlar.
İslam’ın men ettiği her türlü melaneti (Allah’tan korkup, kuldan utanmadan) pervasızca işliyorlar. Şöyle ki:
Müslüman yalan söylemez, yalan yere yemin etmez.
Bunların her şeyleri yalan-dolan üzerine kurgulanıyor.
Müslüman rüşvet almaz, hırsızlık yapmaz.
Bunlar rüşvet ve hırsızlıklarda Guinness Rekorlar Kitabı’na giriyor.
Müslüman kamu, devlet malı yemez.
Bunlar “devletin malı deniz, yemeyen domuz” ilkesiyle ülkeyi soyup soğana çeviriyor.
Müslüman ona buna iftira atmaz.
Bunlar her türlü melaneti işliyor, suçu “paralel dedikleri siyam, ruh ikizlerine” yüklüyorlar.
Dindar halkımız bermutat oylarıyla “bu din simsarlarının” finansörü oluyor.

MİTİNGLERDE ERDOĞAN’IN ÖNCEKİ VE SONRAKİ KONUŞMALARINI CANLI
OLARAK YAYINLASINLAR YETER

Bu melanetlerin binde biri başka bir ülkede yaşansa halk bunları meşe sopasıyla kovalardı.
“Bakara-makara dedi,
Tanrı’yla”, “sakal-makal dedi, Hz. Peygamberle” gır gır geçtiler. Şaibeli bir kişiyi “Tanrı’nın bütün özelliklerini taşıyor” diye Tanrı’ya şirk koştular. Başta Diyanet İşleri Başkanı ve mümin halktan kimsenin gıkı çıkmadı.
Öte yandan Fransız Charlie Hebdo dergisi Peygamberimizi küçük düşürdü diye kundaklanıp, katledilince bizim “çakma dinciler” bayram yaptılar.
Tüm bu yaşananlardan sonra hâlâ “kömür ve nakdi yardım karşılığı” gözleri kapalı bunlara oy veren dini bütün seçmenlere sormak lazım;
Yarın bir kefere ya da bir Zarrab, bir jet Fadıl çıkıp, ben kömürü de, yardımları da üç katına çıkaracağım derse onlara da oy verecekler mi? Onlar tüm dünyayı götürürken, 3 ton kömüre fit olacaklar mı?
Sırf Esad’ı devirmek uğruna 2 milyon Suriyeliyi adeta davul zurnayla Türkiye’ye davet edip, hem onları perişan etti, hem de ülkenin özellikle Güneydoğu’nun ekonomik, sosyal hayatını berhava ettiler.
Ama bölge halkı, yine bunlara oy vermeye devam ediyor.
Türkiye’yi parmağında oynatıyor. Kanunlar, kurallar kendi çıkarlarına göre şekillendiriliyor.
Abdullah Gül Cumhurbaşkanı iken Ankara’daki “bir demokratik mitingi, polisin barikatlarla engellemesi üzerine” kanlı olaylar çıkmaması için valiye barikatları kaldırın emrini veriyor.
Başbakan Erdoğan, Cumhurbaşkanı Gül’e “hükmetmenin (hükümetin) yürütmenin başı benim. Bunlar Cumhurbaşkanının görevi değil. Otur oturduğun yerde” diye nezaket dışı fırçalıyor.
Ancak, kendisi bunca şaibeye karşın Cumhurbaşkanı olunca 14. Lui gibi “devlet benim” diyor, “söz konusu ben isem anayasa-babayasa her şey teferruattır” diye ferman buyuruyor.
Var mı bana yan bakan diye pala sallıyor.
Ömür boyu dün dediğinin bugün tam tersini söylüyor. Ya da kendi yaptıklarını başkası yapmış gibi onlara saldırıyor. Neyi eleştiriyorsa kendisini tarif ediyor.
“Biz kanun devleti değil, hukuk devletini amaçlıyoruz. Yargıçlar bir otoritenin emrinde olmamalı” diyor. Güler misin ağlar mısın?
Artık yalan-dolan miadını dolduruyor. Halkın çoğunluğu o konuşunca ya TV’yi kapatıyor ya da Diazem alıyor.
Ülke içinde halkı aldatmak, yargıyı hizaya getirmek kolay.
Ülke dışında başta IŞİD, dünyanın en azılı terör örgütlerini silahlandırıp, bölgeyi kana bulatma, uluslararası kara para dolandırıcılığından Lahey’de yargılanmaları gündeme geliyor. Onlara da paralel diyebilecek mi?
Ülkesine bu kadar kötülük yapan, halkının bu denli kimyasını bozan bir lideri tarih yazmıyor.