Başta laiklik, Atatürk’ün tüm çağdaş devrim ve kazanımlarını bir bir yok ettiler.  Demokrasi ve hukuk devletini katletti, Türkiye’yi soyup, soğana çevirdiler. Orduyu, yargıyı çökertti, adalet Allah’a havale edildi, devleti imamlaştırdı, milli eğitimi mollalaştırdılar.
Bunların binde biri başka bir ülkede yaşansa yer yerinden oynar, halk gök kubbeyi başlarına indirirdi.
Kılıçdaroğlu 12 milyon emekliye yılda 2 ikramiye, asgari ücreti 1500 lira, çiftçiye mazotu 1,5 liradan vereceğine ilişkin noter tasdikli beyanlarda bulundu. 2 milyon taşeron işçiye kadro vereceği, 6 milyonu aşkın işsizliği 4 yıl içinde sıfırlayacağına namus sözü verdi.
Tüm bunlara karşın seçimlerde milyonlarca vatandaştan CHP’ye yansıyan bir oy akımı olmadı. Aksine 2011’deki % 26’lık oy oranı % 25’e indi.
Soma’da adeta cinayet sayılacak dünyada eşi görülmemiş bir işçi kazası katliamı yaşanıyor. Tayyip Erdoğan taziye için gittiği Soma’da sokakta acılı bir vatandaşı tokatlıyor.
7 Haziran seçiminde Ak Parti Soma’da yine birinci parti olarak çıkıyor.
Anamızı ağlattın diyen çiftçiye “al ananı defol git” diyor, kırsal kesimde yine en fazla oyu AKP alıyor. “Bakara-makara” diye Kur’an ayetleriyle alay ediyorlar. Dindar halkımız yine oyunu bunlara veriyor.
2 milyon Suriyeli özellikle Güneydoğu’da sosyal, kültürel, ekonomik hayatı felce uğratıyor.
Kılıçdaroğlu Ortadoğu’da barışı sağlayıp, hepsini ülkelerine göndereceğini söylüyor.
Seçimde Suriyelilerden en fazla zarar gören Hatay, Urfa, Antep’te CHP’den çok AKP’ye oy çıkıyor.
Bülent Arınç, Melih Gökçek’in Ankara’yı parsel parsel sattığını açıklıyor. Gürsel Tekin’de İstanbul’da sit ve yeşil alanlarda yapılan imar yolsuzluklarıyla “100 milyar doların hortumlandığını” belgeleriyle açıklıyor. AKP yine de Ankara ve İstanbul’da açık arayla birinci parti oluyor.
Tüm bunlara rağmen AKP % 41 oy alıyorsa, bunlar AKP iktidarının yargıyı, medyayı kapı kulu haline getirmesi, tüm devlet imkanları ve kurumları, YSK, RTÜK, TRT ve Valileri seferber ettirerek yasa dışı baskı, korku, hile ve desiseyle alınmış helal olmayan oylardır.


TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU
AKP’li bir koalisyon Erdoğan’ı kurtarma formülüdür. Bu nedenle yandaşlar, liboşlar, bir AKP-CHP koalisyonu için Erdoğan’a amigoluk yapıyorlar.
Bunlara sormak lazım; Eğer Davutoğlu, “kimsenin yaptığının yanına kâr kalmasını biz de istemeyiz. Kim olursa olsun 17-25 Aralık eşi görülmemiş devlet soyguncuları, yüz milyarlarca dolarlık enerji, imar ve ihale vurguncularını Yüce Divan’a gönderebiliriz” diyorsa amenna. Aksi halde bu oyuna kimse gelmez. Böyle bir koalisyon AKP’nin tüm suçlarına ortaklık ya da “yılanla aynı çuvala girmek” olur.
Bu durumda Türkiye’nin kurtulması için bir CHP, MHP, HDP koalisyonu lazımı gayrı müfarik (vazgeçilmez) oluyor.
Bu koalisyonla “Türkiye’yi talan edenlerin Yüce Divan’a sevki”, “faşizan yasaların iptali”, “demokrasi ve hukuk devletinin ihyası”, “Ortadoğu’ya barış, yargıya bağımsızlık, basına özgürlük”, “% 10 barajının indirilmesi” gibi temel sorunların hallinden sonra koalisyonun görevi biter, erken seçime gidilir.
Bu gerçekleşmezse HDP destekli bir CHP-MHP koalisyonu olur.
CHP başkanlığında bu koalisyon hükümeti programında her üç partiyi rahatsız edecek bir konu yer almaz. Özellikle temel sorunlara ilişkin asgari müştereklere yer verilir.
Böyle bir oluşumdan Bahçeli’nin rahatsız olup, karşı çıkmasının nedeni anlaşılamıyor.
Bu durum 2002’de Bahçeli’nin erken seçim istemesi, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı’nı sağlaması gibi sürekli AKP’ye payanda olma geleneklerini anımsatıyor.
Son çare AKP dışı MHP ve HDP destekli bir CHP azınlık hükümetidir. Türkiye’nin beklemeye tahammülü yoktur.
Böyle bir hükümet de rejimi rayına oturtacak, Türkiye’yi bu rezil bataktan kurtaracak tüm yasal düzenlemeler ve önlemleri aldıktan sonra (zaten AKP dağılır) en geç bir yıl sonra da erken seçime gider.
Eğer bunlar yapılmazsa pusuda bekleyen Erdoğan 45 gün içinde hükümet kurulmadığı gerekçesiyle parlamentoyu fesheder, Türkiye’yi köy-kasaba dolaşarak “kardeşlerim, ben Türkiye’de istikrar ve güçlü bir hükümet olsun istedim, bunu yapmadınız. Dediğim oldu. Türkiye hükümetsiz kaldı. Artık tekrar aynı hatayı yapmayın” der, yine mağduru oynayarak AKP’yi tekrar tek başına iktidar yapmaya çalışır.
Bu durumda AKP’den MHP’ye, CHP’den HDP’ye giden emanet oylar (aldatıldık diye) asıllarına rücu edip, geri dönebilir.
Bu da Bahçeli ve Demirtaş’ı tarihe gömer. Hem kendileri, hem partileri, hem Türkiye’ye yazık etmiş olurlar.