ABD, Güneydoğu’yu da içine alan büyük Kürdistan projesine engel olur, AKP, laik Cumhuriyet ve Misakımillî’nin bekçisi Türk Ordusu günün birinde bu gidişe dur der, Fethullah Gülen de, yobazlık ve irticaya karşı çıkar diye “üçlü bir ittifakla”, “milli orduyu hile ve desiseyle” çökerttiler.
Türk halkı; tüm bu melanetlere, ulusal beka ve varlığımızın güvencesi “peygamber ocağı asker ocağına” kibrit suyu çakılmasına seyirci kaldı.
17-25 Aralık eşi görülmemiş devlet soygunuyla, milyarlarca dolarlık rüşvet paralarını sıfırlattılar. Türkiye’de yaprak kımıldamadı.
Sünnileri bölgede egemen kılıp, Ortadoğu lideri olmak hayaliyle dünyanın en azılı terör örgütlerini (her türlü yardımlarla) Ortadoğu ve Türkiye’nin başına bela ettiler. Bölgeyi kan gölü haline getirdiler. Türk halkının gıkı çıkmadı.
Anayasa, kanun-nizam tanımadılar.
Ülke halkını birbirine düşman ettiler.
Türk halkını ırgalamadı.
Sahte, sanal belge ve kasetler, imzasız cemaat ihbarlarıyla ordunun kolunu, kanadını kırdılar. (2002’de canları pahasına terörü sıfırlayan) Cemal Temizöz, Levent Göktaş gibi “vücutları kurşunlarla dolu”, kahraman komutanları müebbet hapse mahkum ettirdiler.
Başbakan yardımcısı Arınç “ordunun bağırsaklarını temizliyoruz” dedi. Yani vatan için canını siper eden kahramanları “bağırsak kazuratı” diye niteledi. Genelkurmay Başkanı Özel, bu konuşmayı lanetleme kişilik ve yürekliliğini gösteremedi.
Ayrıca Bülent Arınç’a suikast yapılacak diye hayasız ve uyduruk bir ihbarla kozmik odayı arattırdılar. Ordunun “iç savaş” (terör) ve “dış savaş” gizli plan ve belgelerinin bulunduğu hard diskleri kozmik odadan çıkarttırıp, kopyalanması, “PKK dahil, meçhul yerlere servis edilmesi” ihtimaliyle stratejik plan ve sırların yerle bir edilmesine neden oldular.
Oy uğruna 50 bin kişinin katili PKK terör örgütüne Güneydoğu’yu peşkeş çektiler. Türk halkı feveran etmedi.
“Gezi parkında miting yapan gençlere ölüm saçarken, Güneydoğu’da fiili Kürt devletini kuran PKK’ya yataklık edip, sarmaş dolaş olanlar”şimdi “PKK terör örgütüyle arasına mesafe koyamayanlar bizim için teröristtir” diyor. Güler misin, ağlar mısın?

AKP İKTİDARI VE PKK, EL BİRLİĞİYLE ÜLKEYİ MUSALLA TAŞINA YATIRDILAR

Yılanın başı küçükken ezilmedi. O zamanlar Genelkurmay Başkanı Necdet Özel “PKK’ya dokunmayın, kışlanızdan çıkmayın” talimatını verenlere (emekli edilir korkusuyla) “siz ne yapıyorsunuz? Böyle bir durum PKK’nın yurt sathında ağır silahlarla donatılması tüm yol ve kavşakların mayınlarla döşenmesine neden olur. Sonra olan benim Mehmetçiğime olur” diyemedi.
Bu gün asker, Ergenekon davasında terörist gizli tanıklıklarıyla “teröristlerle savaştık diye hayatımızı söndürdünüz, şimdi de Güneydoğu’da vatan uğruna değil, 7 Haziran’da AKP’ye oy verilmediği için şehit ediliyoruz” diye “savaşma psikolojik moral, azim ve iradesi zedelenmiş”, olmasına karşın yine kahramanca görev yapmaya çalışıyor.
Ancak, “yıllarca MİT ve güvenlik güçlerinin gözleri önünde” silahlanıp, dağı, taşı mayınlayan PKK, bu gün kolayca Mehmetçikleri avlıyor.
Dünyada hiçbir terör örgütü karşısında bu kadar “ebleh” bir iktidar görülmemiştir. Bunların yatacak yerleri bile yoktur.
Ülkeyi bu hale getirenlere nasıl oluyor da hesabı sorulmuyor. Nasıl oluyor da hâlâ halkın huzuruna çıkıp, oy isteme yüzsüzlüğünü gösterebiliyorlar?
Şimdi de TV’lere çıkıp, “koalisyon kurulmasının muhalefet partilerinin engellediğini, bu nedenle bu tehlikeli sürece girildiğini söylüyorlar.” Halkın bu kadar aptal yerine konulmasına pes denir.
“Yahu her türlü özveriyle koalisyon mücadelesi veren ana muhalefet partisi değil miydi? Davutoğlu’ndan sonra Kılıçdaroğlu’na hükümet kurma görevini vermeyen kimdi?” diye sorgu, sual eden de olmuyor.
Türk halkı yaşanan tüm bu melanetlerin bedelleri ödenmeye başlanınca şimdi eyvah diye dizini dövmeye başlıyor.
Sonuç: Millet kan ağlıyor. Türkiye var oluş savaşı veriyor. Tüm bunlar Ortadoğu’nun kan gölü haline gelmesinin mimarı Serok Ahmet’i ırgalamıyor.
Dünkü AKP kongresinde o hâlâ halkla alay edercesine Malazgirt’ten Mohaç’a tekbir getirerek halkı afyonlamaya çalışıyor.
Artık başta Türk halkı, Türkiye’nin bu hale gelmesinde AKP kadar sorumlu tüm anayasal organlar, yüksek yargı, üniversiteler, sendikalar bu kahredici gaflet ve dalalet uykusundan uyanmalı, “despot ve diktanın”değil, laik Cumhuriyetin, demokrasinin koruyucu ve kollayıcısı olmalıdırlar.
Aksi halde kendileriyle birlikte Türkiye’yi de yakmış olurlar. Son pişmanlık fayda etmez.