Bu iktidarın hesabı, yarın sandık başında görülecek!..
Kuzey Irak’ta askerlerimizin kafasına, daha doğrusu Türkiye’nin başına çuval geçirilmesinin...
“Çözümsüzlük çözüm değildir” diye halkımız aldatılarak onca taviz verilmesine rağmen Kıbrıs sorunun bir kördüğüm haline gelmesinin...
“AB’ye girdik giriyoruz” palavralarıyla halkımız aldatılırken AB’den tamamen dışlanmamızın hesabı yarın sorulacak!..
* * *
Türkiye’nin PKK terörü karşısında ezilerek sıra sıra şehit tabutları gelmesinin...
Terör karşısında pes ederek Oslo’da teröristlerle pazarlığa oturmanın...
Türkiye’nin kaderini Kandil-Ankara-İmralı Şeytan Üçgenine hapsetmenin...
Tabelalardan Türkiye Cumhuriyeti’nin simgesi T.C. ibaresinin silinmesinin...
Atatürk’ün “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün meydanlardan kaldırılmasının...
23 Nisan ve 19 Mayıs törenlerinin iptal edilmesinin...
Atatürk’ün, ilke ve devrimlerinin unutturmaya çalışılmasının hesabı yarın sorulacak!..
* * *
Gezi olaylarının...
Ölen, kör kalan gençlerin...
Ali İsmaillerin, Berkin Elvanların...
“Camide içki içtiler” yalanının...
“Kabataş’ta başörtülü bacımıza saldırdılar, üzerine işediler” iftirasının...
Adam boyu kasaların, ayakkabı kutularının, elbise torbalarının, çikolata kutularının...
Sıfırlanan paraların...
Milyon dolarların, İranlı çocuğun önüne yatanların hesabı yarın sorulacak!..
* * *
Türkiye’nin dış politikasının yerle bir edilmesinin...
Suriye bataklığının...
“Değerli” yalnızlığın...
Türkiye’nin itibarının sıfırlanarak dünyada alay konusu olmasının...
Basın özgürlüğünün yok edilmesinin...
Demokrasinin ırzına geçilmesinin...
Hukukun üstünlüğünün, üstünlerin hukukuna dönüşmesinin...
Açılan davalarla korkutarak, sindirerek insanları susturmaya çalışmanın hesabı yarın sorulacak!..
* * *
Şimdi “paralel” dedikleri eski ortaklarıyla devleti bölüşmelerinin...
Zenginleşen yandaşların, kupon arazilerin...
Yalan dolan, talanın hesabı yarın sandık başında sorulacak!..
* * *
Yoksa sorulmayacak mı?!
Canım kardeşim!..
Günümüze çok uygun... Nazım Hikmet’in anısına...
Akrep gibisin kardeşim, korkak bir karanlık içindesin akrep gibi.
Serçe gibisin kardeşim, serçenin telaşı içindesin.
Midye gibisin kardeşim, midye gibi kapalı, rahat.
Ve sönmüş bir yanardağ ağzı gibi korkunçsun, kardeşim.
Bir değil, beş değil, yüzmilyonlarlasın maalesef.
Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen
ve adeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup deryayı bilmeyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak kabahat senin, -demeye de dilim varmıyor ama- kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!
Nazım Hikmet 1947