Gazetecilere dünya rekoru düzeyinde açılan ceza davaları...
Miting meydanlarında savrulan tehditler...
Yandaş gazetelerin köşelerinden yapılan hakaretler...
Gazete basıp camı çerçeveyi indirmeler...
Bütün bu yıldırma, sindirme, susturma yöntemleri yetmedi!..
Sonunda bir gazeteci evinin önünde kalleşçe, vahşice dövüldü!..
Olay, basın tarihine yeni bir kara gün olarak geçti!..

* * *

Zaten bir AKP milletvekili söylemişti:
“Evinin önünde bekleyeceğim, gel bakalım diyeceğim filan”
Aynı milletvekili “Bunlar dayak yememiş” de demişti!..
Yine Hürriyet Gazetesi’ni basan azgın vandalların arasında olan ve “1 Kasım’da ne sonuç çıkarsa çıksın seni başkan yaptıracağız, seni başkan yaptıracağız” diye haykıran aynı AKP’li vekil, “Bunlara alışacaksınız” diyordu...

* * *

Ahmet Hakan’ın evinin önünde 2’si sabıkalı 4 kişi tarafından saldırıya uğraması tek başına bir olay değildir!..
Bu saldırı bütün basına, bütün gazetecilere, basın özgürlüğüne yapılmış bir saldırıdır!..
Basına verilmek istenen bir gözdağıdır!..
Bu gibi saldırılar dikta rejimlerine özgüdür!..
Geçmişte Demirperde ülkelerinde böyle olaylar çok görüldü; şimdi de Rusya gibi otoriter rejimlerde ve dikta ile yönetilen bazı Afrika ülkelerinde görmeye devam ediyoruz...
Bunun bir adım ötesi, muhalif gazeteci cinayetleridir!..

* * *

Bunun bir örneğini çok uzun yıllar önce Ankara’da görmüştük...
O zamanların Akşam Gazetesi’nin Ankara temsilcisi İlhami Soysal, kendisine yönelik sert bir eleştiri yazısı nedeniyle dönemin Genelkurmay Başkanı Cemal Tural tarafından Özel Harp Dairesi askerlerine kaçırtılıp dövülmüş, şehir dışında yol kenarına atılmıştı...
Cemal Tural bunun bedelini görevinden alınarak Askeri Şura’ya atanan ilk Genelkurmay Başkanı olmakla ödemişti!..
Ve o zamanlar Türkiye İleri Demokrasi (!) ile henüz tanışmamıştı...

* * *

Beklendiği gibi, saldırganlar bunun basit bir trafik tartışması sonucu itiş kakış şeklinde olduğunu söylediler ve yakalandıktan sonra da rahat tavırlarıyla dikkat çektiler...
Bu ne basit bir trafik tartışmasıdır ki, Ahmet Hakan Mahmutbey’deki gazete binasından kilometrelerce ötedeki Nişantaşı’na kadar takip ediyorlar ve tam evinin önünde arkadan çarpıyorlar...
“Bize küfür etti, kavga o yüzden çıktı” gibi klasik bir mazerete de sığınmış olabilirler...

* * *

Bu olayın tek sorumlusu ülkeyi kutuplaştıran, insanları birbirine düşman eden iktidardır!
Bir numaralı sorumlu Davutoğlu Ahmet, iki numaralı sorumlu İçişleri Bakanı’dır!.
Bu olayda İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü teferruattır!..
Tayyip Bey’in bu olaydan kendine pay çıkarıp çıkarmayacağı kendi sorunudur!..
Kendilerine “ak” diyen çamur trollerin ağız dolusu küfürleri, yandaşların “seni sinek gibi ezeriz” tehditleri, “Bunlar hiç dayak yememişler” diyen ensesi kalın AKP’li vekil...
Yukarıdan aşağıya hepsi bu saldırının sorumlusudur!..

* * *

Peki, basına yönelik bu terörden sonra iktidar biraz olsun kendine gelir mi?..
Hiç ümidiniz olmasın!..
Bu iktidarı biraz olsun kendine getirecek olan sadece millet iradesidir!..
1 Kasım’da milletten okkalı bir tokat yemedikleri takdirde...
Hukuksuz, kaba şiddetle beslenen pervasız halleri, faşizan saldırıları katlanarak devam edecektir!..

Ne yazık!..


Evet, ne yazıktır ki PKK’nın kalleş saldırısı sonucu 5 askerimizin şehit olması dün ikinci plana düştü!..
Görüyorsunuz, ülke o kadar berbat, o kadar perişan, o kadar hukuk dışı bir halde ki bizim sütunda bile 5 askerimizin şehit düşmesi ikinci yazı oldu...
Dün yine analar feryat etti...
Ülkede kamu düzeni kalmadı, can güvenliği yok!..
Acı dolu karanlık günlerden geçiyoruz!..