Raporlar, en yüksek kur riskinin Türk ve Kazak şirketlerinde bulunduğu, dolayısıyla olası döviz artışlarının bu iki ülkeyi sert vurabileceğini belirtiliyorlar. Peki, nasıl vuracak?
Türk şirketlerinin taşıdıkları açık pozisyon 180 milyar dolar civarında. Yani şirketlerin hesabı kapatmak için çeşitli vadelerde 180 milyar dolar satın alıp, ödemeleri gerekiyor. Diğer bir yandan da bu borcun yarısı bir yıldan kısa vadeli...
Hadi o kadar TL’yi buldular da karşılığında yükümlülüklerini ödemek için dolar almak istediler diyelim. Nasıl alacaklar. Merkez Bankası’nda öyle bir rezerv var mı? Yok! Piyasa da var mı? Yok!

İKİ HAFTADA 23 MİLYAR LİRA UÇTU

İki hafta önceye dönelim. Dolar kuru 2.63 liraydı... Ya dün? Dolar kuru 2.76 liraydı... İki haftada dolar 13 kuruş artmış... Böyle yazınca dile kolay geliyor. Bakalım açık pozisyon taşıyan şirketlere nasıl geliyor?
Türk şirketlerinin borçlarının yüzde 85’i ABD Doları cinsinden, gelirlerinin çoğunluğu ise Türk Lirası cinsinden...
Doların iki haftada 13 kuruş artmasıyla reel sektörün açık pozisyonu TL karşılığında 23.4 milyar artmış. Yani şirketler daha fazla üretip, daha fazla satıp, 23.4 milyar lira daha fazla kâr edecekler ki, dolar bazında iki hafta önceki hallerine geri dönebilsinler!

TRENE BAKAR GİBİ

Haliyle, Türkiye dış kırılganlığı en yüksek ülke olarak gösteriliyor. Ülkede hükümet yok, üstü kapalı savaştayız, ihracat ve büyüme düşüyor.
Dışarıdan finansman ihtiyacımız var. Yani para gelmeli. Bırakın gelmeyi, sermaye çıkışları söz konusu... Sermaye çıkarken ne yapıyor? Herhalde adamlar ülkelerine TL götürmüyorlar. Paraları dolara çevirip öyle gidiyorlar.
Ocak-Mayıs döneminde 8 milyar dolar rezerv kaybetmişiz. Bariz eriyoruz!
Durum bu... Olabilir... İyi de biz bu sıkıntıyı düzeltmek için hangi önlemleri alıyoruz? Merkez Bankası’nın incir çekirdeğini doldurmayacak hamlelerini saymazsak hiçbir şey yapmıyoruz. Sorun da işte burada!