Direniş Bursa’ya sığmadı. İzmit şehrine de sıçradı. Ana fabrikalarında 50 bin, yedek parça üreten tedarikçi yan sanayide ise 250 bin işçi çalışıyor. Direnişe geçen işçilerin sevimli mi sevimli, güzel gülüşlü 3-4 yaşında çocuklarını direnen babalarının yanına getirmişler. Mini minnacık ellerine “Diren Babacığım... Ben ve kardeşim için diren...” yazılı pankartlar verilmiş.
Tam sayfa haber oldular.
Zekice algı yönetimi.
Fıstık gibi halkla ilişkiler.
Bence bu direniş tutar.
İşçiler, istediklerinin tamamını değilse bile “Diren Babacığım” diyen çocuklarının umudunu boşa çıkartmayacak sonucu alır, fabrikalarda tezgah başına er ya da geç dönerler. Otomotiv sektörü 9 yıldan beri Türkiye ihracatının lideri oldu, yıllık ihracatı 22 milyar doları geçti. Sanıyorum ithalatı da ona yakın miktara ulaştı.
Hem ihracatta lider.
Hem ithalatta lider.
Ayrıca Türkiye’yi dünya ekonomik sistemine vidalayan bu liderlikte işçinin emeği önemli ağırlıkta rol oynuyor.

* * *

Nitekim direnişi ilk başlatan Bursa’daki Renault işçilerinin sözcüsü basına şu tabloyu sundu:
Fransa’daki Fabrika:
Saatte 56 otomobil.
Bursa’daki Fabrika:
Saatte 68 otomobil.
Fransa’daki Reno işçisi:
Saat ücreti 38 Euro.
Bursa’daki Reno işçisi:
Saat ücreti 8 TL.
Bu tablo doğruysa; o zaman “Diren Baba” diye pankart taşıyan 3 yaşındaki güzel çocuk haklı. Bursa’daki fabrikanın üretim bandında 1 saatte 68 otomobil üretebilen bizim işçi, saatte yaklaşık 3 Euro’ya çalışıyor, üretim bandından saatte 56 otomobil çıkartabilen Fransa’daki işçi ise saatte 38 Euro alıyor.
Ekonomi küreselse.
Türkiye küresele vidalıysa.
Yani alem buysa!
Niçin Fransa’daki işçi kral.
Türkiye’deki işçi köle mi!

* * *

Eline “Diren Babacığım” diye pankart tutuşturulan o güzel çocukların sorusu şu oluyor: “Yıllardan beri dünyanın en iyi marka otomobillerini Türkiye’deki fabrikalarda başarıyla üretebilen ve dünya piyasalarına beceriyle satabilen Türk mühendis, işçi ve teknisyenleri ücret bandında niçin aşağıda kaldılar?”
Acaba nedendir?
Sorumlusu kimdendir?
Fransa’daki fabrika teknoloji yaratıyor, tasarım geliştiriyor, buna karşılık Türkiye’deki fabrika teknolojiyi kendi yaratamadığı için mi o “Diren Babacığım” diyen miniklerin işçi babasına saatte yaklaşık 3 Euro’ya çalışacağı 3 yıllık toplu sözleşme imzalatılırken Fransa’daki çocukların babalarına saatte 38 Euro’ya çalışacağı 2 yıllık toplu sözleşme yapılabiliyor?
Tasarım!
Teknoloji!
Marka!
Acaba Türk otomotiv sektörü bu üçlünün üçünde de “ithal ikameci olma durumunu” aşamadığı için mi ucuz emek yoğunluklu çalıştırılmak zorunda kalıyor?

* * *

Mini minnacık çocuk!
Boyundan büyük soru:
Benim babam Fransa’daki çocuğun babasından 12 kat daha ucuza niçin çalışmak zorunda?
Bırakın boş lafları!
Verin çocuğa cevabı!

Çamlıca Camii!

Cemaatsiz cami projesi olarak başladı. Çok büyük projelendirildi. Kaba inşaatı bitmek üzere olan ve İstanbul’un en yüksek tepesine ve dünyada eşi az bulunur parseline yakınında yeterince mümin-Müslümanın oturmadığı caminin yanında 56 dönüm arazi kapatıldı. Buraya rezidanslar yapılıyor. Rezidans pahalı konut. Herkes alamaz. Dolayısıyla rezidanslarda parası olan zengin “Süslü Müslümanlar” oturacak. Çamlıca’ya dikilen cemaatsiz cami, “Süslü Müslümanlar” sayesinde cemaatine kavuşacak. Rabbim! Gör Çamlıca’ya yapılanı.