Yemeğin milliyeti olmaz, coğrafyası olur aslında… Ama yine de meze işinin, meyhanenin Türklerle yakın ilgisi olduğunu söyleyebiliriz.
Paylaşımlık yemeklerin, uzun ve keyifli sofraların, en önemlisi de muhabbetin azalmasıyla bizler de azalıyoruz. Birliktelikler, gülüşler, dayanışma ve hoşgörü çoğaltıyor bizi. Belki de en çok bundan çok hoşuma gitti ‘deplasman meyhanesi’ işi.
Biraz anlatayım.
Futbol meraklılarının rutinlerini bir düşünün… Özellikle hafta sonları söz konusu ise ya evde toplu izlemeler yapılır ya da saatler öncesinden rakı sofralarında buluşulur, mezeler, kebaplar, muhabbet ve tezahüratlar derken coşkuyla maça gidilir. Yensek de, yenilsek de bu bir ritüeldir.
Deplasman meyhanesi, adı üzerinde ‘deplasmanda’ yapılıyor. Fikrini de, deplasmanda birlikte, maç ruhunda, maç ortamında birlikte yiyip içmekten alıyor.


MÖNÜ DE TANIDIK


İlk etkinlik Ajax-Fenerbahçe maçı öncesi Amsterdam’da yapılmış. Şehrin çok merkezi bir yerinde Ali Ocakbaşı’nda; gören, duyan gitmiş.
İkincisi bu hafta içinde Atletico Madrid-Galatasaray maçı öncesiydi.
Omar Restoran adlı bir yerde. Ben de merakla gittim.
Galatasaray marşları, dev bir ekran, duvarda Metin Oktay’ın ya da güzel pozisyonların fotoğrafları, posterler, sadece Türkiye’den değil Avrupa’nın pek çok şehrinden maç için Madrid’e gelenler.
Kimi sadece 10 dakika önce tanışmış. Kol kola, omuz omuza şarkı söylüyor, İspanya’da kadeh tokuşturuyorlar!
Mönü de tanıdık… Soslu patlıcan, haydari, humus, Çerkez tavuğu, havuç tarator, ezme, çoban salata, paçanga, Adana ve Urfa kebap, et ve tavuk şiş, üzerine de tel kadayıf! Fırından sıcak sıcak çıkan puf pidelerden bile var!
Ve dahası meyhaneye ‘numaralı tribün amigosu’ Mehmet Kızılay geliyor ve ortam daha da coşuyor. Kapı önünde tezahüratlar, şarkılar.


İLK 11’İ SAY


“Yurtdışına gelmişken niye Türklerle, Türk lokantasına gideyim ki?” diye düşünmüyor da değilim. Ama işte taraftar kafası başka!
Deplasman meyhanesindeki kadınlardan birine, Özlem Küçük’e soruyorum: “Niye buradasın?”
Özlem genç ve güzel bir hanım; bayağı da bi ‘sarı kırmızı’; hafiften küçümsüyor beni, hani ayıp ettiğini düşünmese bana ilk 11’i falan saydıracak.
“Bir kere burası süper motive ediyor insanı. Maç havasına giriyorsun. Bir de bizim gibi profesyonel işleri olanlar için hafta içi iznini tatile dönüştürmek, izni önceden ayarlamak, almak zor. Şampiyonlar Ligi maçlarında zamanımız az; gelip yer aramak, rezervasyonla uğraşmak yerine gel, eğlen, ye, iç, hep birlikte maça git. Bunun zevki başka.”

ÖZLEYEN GELMİŞ


Başka Avrupa şehirlerinden gelenler de Türk yemeklerini, meyhanelerini, maç öncesi ortamını özledikleri için özellikle buradalar. Ha bu arada meze, rakı bir yana, bir de ince belli demleme çay var.
Bölgede bulunursa, Türk restoranları maç günleri deplasman meyhanesine dönüştürülüyor. Stada yakın Türk yemekleri yapan bir yer bulunamazsa başka bir tür restoran günübirlik kiralanıp meyhaneye çevriliyor. İşin duyurusu tur şirketleri ya da sosyal medya aracılığıyla yapılıyor.
Kısacası fikir güzel, uygulama giderek yayılacak gibi, hatta belki basketbol maçlarında da olur.
Gerçek meyhane kültürünün giderek anlamından uzaklaştığı, fabrikasyon mezelerin çoğaldığı, omuz omuza vermenin zorlaştığı günlerde böyle şeyler görmek güzel; önümüzdeki maçlara bakacağız.


‘Yemek yediren’ VizEat çok konuşulacak


Ben çok merkezi bir yerde oturuyorum, çok da seyahat ediyorum, pek param da yok. İstedim ki biz de evimizi Airbnb ile günlük-haftalık kiraya verelim.
Bazı arkadaşlarım bir haftada bir aylık kiralarını çıkarıyor.
Ama birlikte yaşadığınız insanlar istemiyorsa olmuyor; “Koltuğuma çıplak otururlarsa” kaygısı yüzünden veremedik evimizi kiraya. Biz başka ülkelerde bu uygulamayı çok kullanıyoruz ayrı.
Zamanında ‘Cihangir’i kapatan’ ünlülerin çoğu şimdi Airbnb kralı/kraliçesi!
Neyse şimdi bir başka akım geliyor.
Pek çok gerçek gezgin, gittiği yerin yerel lezzetlerini, yaşamını, evlerini de merak eder. Hem bu ihtiyacı gideren, hem de evinde yemek yapan insanların para kazanmasına aracılık eden bir sistem zaten varmış: VizEat (İngilizce ‘visit’ yani ziyaret ve ‘eat’ yani yemek kelimelerinin birleşmiş hali).
Sitelerini inceledim; Londra’dan Roma’ya, Marsilya’dan Boston’a pek çok yerde etkinler. Mesela Paris… Giriyor yemek yapmak için evini açan insanların önerdiği yemeklere, mönüye, evin yerine, önceki etkinliklere bakıp rezervasyon yaptırabiliyorsunuz. Beş kuruş harcamadan evinde restoran açmak gibi. En yeni haber ise şu, sisteme Türkiye de dahil oluyormuş. Airbnb her Türk’e göre değil ama yemekten kazanmak, neden olmasın?