Hiçbir iktidar, bu ülkenin sahibi değildir!
Kim gelirse gelsin, yüzde kaç oy alırsa alsın “Ben şu kadar oy aldım” diye aklına esen her şeyi yapma hakkına sahip olamaz!
Nitekim son seçimde halk AKP’nin oylarını yüzde 40.8’e düşürerek iyi bir ders verdi.
İktidarlar, belirli bir süre ülkeyi yönetmek için görevlendirilen siyasal kuruluşlardır. Halk onlara bu görevi emaneten vermişlerdir.
Böyle olduğu halde, kaç çocuk yapacağımıza, nasıl giyineceğimize, nasıl yaşayacağımıza karar veremez. Bunlar vatandaşın özgür iradesiyle yapacağı işlerdir.
Oysa AKP iktidarı 13 yıl boyunca ne yaptı?
Oyların yüzde 49.8’ini aldım” diye memleketi babasının çiftliği sandı. Ülkenin değerleriyle oynadı. Cumhuriyet ilkelerini yok etmeye çalıştı, eğitim sistemini ucube bir sisteme dönüştürdü.
* * *

Ülke yönetimine gelen kişi “Her şeyi ben bilirim, her şeyi ben yaparım” havasına girdi.
Demokrasinin olmazsa olmaz kuralı olan “Kuvvetler ayrılığı” prensibi için “Elimi kolumu bağlıyor” dedi.
Kadıköy vapurundan inen kadınları bile “Açık olanlar, kapalı olanlar” diye gruplara ayırdı.
Bu arada yolsuzluk iddiaları ayyuka çıktı, ayakkabı kutuları skandalı patlak verdi. Bu olaylar yargıya götürüleceğine, siyaseten aklandı.
Böyle bir idare, uygarlık ve demokrasi iddiasındaki Türkiye’ye hiç yakışmıyordu.

* * *

Hedefleri Türk Milleti’ni, Atatürk’ü, Cumhuriyet ilkelerini, bayrağımızı demokratik hak ve özgürlükleri, kadın-erkek eşitliğini, basın özgürlüğünü yok etmekti.
Laikliği yok etmek, din devleti, parti devleti kurmak gibi bir tutkuları vardı.
Antidemokratik Torba yasaların amacı buydu.
Türk kimliğini anayasadan çıkarmak istiyorlardı.
Oysa “Türk” kimliğini silersen, ülke nasıl ayakta kalır!
Her yanımız düşmanla sarılı...
Geçen 13 yılda çok badireler atlattık.
Artık, bu kötü günler geride kalabilir.
Ancak, muhalefet partilerinin akıllarını başlarına toplamaları şartıyla!
Aksi halde perişan halimiz devam eder!
Tabii halkımız da zamanı gelince o partileri perişan eder!

Lider diktası!

MHP lideri Devlet Bahçeli ilginç bir genel başkan. İlginç olduğu kadar öfkeli ve haşin.
Yalnız rakip partilere karşı değil, kendi partisinin elemanlarına karşı da sert.
Bir süre önce, basın mensupları Meral Akşener’i Meclis Başkan adaylığına lâyık görmüşlerdi.
Her yerde ondan bahsediyorlardı.
Bu durum Devlet Bahçeli’yi fena halde kızdırdı.
Meral Akşener’in ilgi görmesini ve ön plana çıkıp popüler hale gelmesini kıskandı mı, nedir?
Açtı ağzını, yumdu gözünü! Öfke içinde:
“Şimdi Meclis Başkan Yardımcılığını bile kaybetti.” dedi ve onu defterden sildi.
Oysa Akşener’in  hiçbir suçu yoktu.
Onun başkan adayı olacağını başkaları dillendiriyordu. Ayrıca aday olmak da bir suç değildi ki?
İşte, partilerdeki “Lider diktası”nın tipik bir örneğidir bu...
Bir de, parti içi demokrasiden bahsederler. Ayıptır!

 

“Hakimler de var!”

 

Milletin yargıya pek güveni kalmadı ama yine de yargı olmazsa bu ülkede dirlik-düzen kalmaz.
Futbol Federasyonu’nun eski başkanlarından Kemal Ulusu, Şimdiki Başkan Yıldırım Demirören aleyhine açtığı hakaret davasını kazandı. Demirören, Ulusu’ya  yasal faizi hariç 15 bin lira tazminat ödemeye mahkûm oldu.
Kemal Ulusu “Futbolda adalet yoktur derler ama demek ki varmış. Bu ülkede hâkimler var.” diyor.

Te­bes­süm

Klasik bir fıkra!

Bir film yıldızının hatıra defterinden:
25 Haziran: Yolcu gemisinin güvertesindeyim. Hava fırtınalı. Gemi yolcuları can sıkıcı kişiler.
26 Haziran: “Kaptan bana çok nazik davranıyor.”
27 Haziran: “Kaptanın bana ilgisi arttıkça artıyor. Bugün aşkını ilân etti.”
28 Haziran: “Kaptan bugün, eğer aşkına karşılık vermeyecek olursam, gemiyi 300 yolcusuyla birlikte denizin dibine gömeceğini bildirdi. Korkunç bir şey!”
29 Haziran: “Ohh! Bugün 300 kişinin hayatını kurtardım!”

 

Gü­nün Sö­zü

Akıl parayla satılmaz ama en çok para eden de odur!