“Eğri oturup doğru konuşalım” diye bir söz vardır.
Biz de öyle yapalım.
Muhalefet partileri, her türlü imkânı kullanıp mutlaka bir koalisyon hükümeti kurarak ülkeyi AKP yönetiminden kurtarmalıdır.
Biliyorum, özellikle MHP lideri Devlet Bahçeli’nin katı ve sert tutumu nedeniyle bu çok zor bir iş ama uğraşmakta, denemekte, tüm çabaları sarf etmekte fayda var.
Hiçbir parti AKP’ye koltuk değneği olmamalı.
Bence Türkiye’nin kurtuluşu buna bağlı!
Aksi halde milletin yüzde 60’ı hem ağlar, hem karalar bağlar!

* * *

AKP’nin 13 yıldan beri yaptığını şöyle bir düşündüm de... “Aman Allahım, neler neler görmüşüz!” dedim.
Düşündükleri yeni anayasada “Türk Milleti” kavramını silmek ve milletsiz, yani kişiliksiz bir devlet kurmak istiyorlardı!
Bugün uygarlıkta Batı’dan çok uzaktayız!
Ülkeyi bu duruma aşama aşama getirdiler.
Önce Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözü her yerden silindi.
“Türk’üm, doğruyum, çalışkanım” diyen andımız kaldırıldı.
Türkiye Cumhuriyeti’ni ifade eden “T.C.” rumuzu, başta Ziraat Bankası olmak üzere, birçok devlet kuruluşundan silindi.
Türk Bayrağı’nın hainler tarafından yırtılıp yakılmasını önlemek için gereken ciddi tedbirler alınmadı!
Atatürk anıtlarına çiçek koymak yasaklandı.
Milli bayramlarımız savsaklanıp, kutlanmamaya başladı.
“Açılım-saçılım” diye ülkenin bölünmesine çanak tutuldu!
Eğitim sistemi, 4+4+4 denilen ucube bir sisteme dönüştürüldü.
Tüm bunlar, ülkenin nereye götürüldüğünü göstermiyor mu?

* * *

Seçmen AKP’ye ağır bir yumruk indirdi ama nakavt edemedi. Muhalefet partilerine “Gerisini siz tamamlayın” dedi.
Fakat onlar, birbirleriyle didişmekten hiçbir iş yapamayacak halde görünüyorlar. Sonunda içlerinden, ağzına bir parmak bal çalınacak biri, AKP’nin stepnesi olacak ve eski düzen devam edecek gibi...
Aslında bizde en büyük problem “Muhalefet sorunu!”
Bizim tarlamız, yetenekli, siyasetçi yetiştiremiyor ne yazık ki!

“Irkçılık Davası”


Yıl 1944... Günlerden 3 Mayıs...
Ünlü Türkçü Nihal Atsız’ın, o günün komünist yazarlarından Sabahattin Ali ile davası vardır.
Türkçü gençler mahkemenin dışında toplanıp bir protesto yürüyüşü yaparlar.
Bu gösteriden korkan ve aynı zamanda bunu fırsat bilen o günün iktidarı, orantısız güç kullanan polisle müdahale ederek öğrencileri kışkırtır ve üzücü olaylar çıkmasına sebep olur.
İşte bundan sonra “dava oyunu” uygulamaya konulur.
Birkaç gün sonra tutuklamalar ve işkenceler başlar!
(Bu size günümüzdeki bazı acı olayları hatırlatmıyor mu? Her devir birbirine benziyor!)

* * *

1944 Irkçılık-Turancılık Davası, dönemin hükümeti tarafından Ruslara şirin görünmek, Nazilerle yürüttükleri kendi faaliyetlerini gizlemek amacıyla sorumluluğu bir grup Türkçü aydının üzerine yıkmak için açılmış bir davadır.
Bu dava aynı zamanda Türk olmayanların ve yabancı hayranları ile komünistlerin, Türkçülere karşı nefret ve hırslarını ortaya döktükleri bir davadır.
Türkçülüğü ve Türkçüleri, Türk Devleti’nden tasfiye etme çabasıdır.
Dava oyununun sorumluları, o günkü iktidarın başında olanlardır.
Büyük ders alınacak o tarihi dava Hayri Yıldırım tarafından kitap haline getirildi. Yakın tarihimize ilgi duyanların merakla okuyacakları bir kitap:
“3 Mayıs 1944 - Irkçılık Turancılık Davası” - Togan Yayıncılık

Te­bes­süm


Arcayürek’ten bir fıkra
Geçtiğimiz perşembe günü toprağa verdiğimiz gazeteci ağabeyimiz Cüneyt Arcayürek, eskiden Kanal Türk televizyonunda, şimdi CHP İzmir Milletvekili olan Tuncay Özkan’la birlikte programa çıkardı.
Siyasi haberler içeren neşeli bir programdı bu...
Tuncay Özkan’la karşılıklı ve esprili konuşmalar yapan Arcayürek’in, o programlardan birinde, AKP’lilerin fazla atıp tutmalarına kızarak şu fıkrayı anlatmıştı:
“Adam kürsüye çıkmış palavra sallayıp duruyor. Bir ara ‘Bizim oralarda öyle atlar vardır ki, başı doğuda, gerisi batıda’ deyince dinleyenlerden biri atılmış:
“Hoop.. Dur yahu! Ata yürüyecek yer bırakmadın!”

Gü­nün Sö­zü


Güven çimentodur ve güven olmayan toplum yıkılmaya mahkûmdur!