AKP ille de tek başına iktidar olma ihtirası içinde...
Peki, seçimde umduğunu bulacak mı?
Oslo, Habur, İmralı, Dolmabahçe ihanetleri hafızalardan nasıl silinecek?
Taban nasıl ikna edilecek?
Kararsız seçmeni kandırmak mümkün olacak mı?
Hangi yüzle milletin karşısına çıkıp oy isteyecekler?
Ülkenin hali duman... Analar da, babalar da, zengin de, yoksul da kan ağlıyor!
“Çözüm” diye PKK’yı ülkenin başına belâ yaptılar!
Şimdi milleti nasıl kafakola alacaklarının hesabını yapıyorlar!

* * *

Başbakan Davutoğlu o kadar umutlu, o kadar iddialı ki...
Fakat kendisi için değil... Saray’daki ağabeyi için...
Seçmene “Bana oy verin, seçimi kazanayım, Tayyip Bey’i ‘Başkan’ yapayım.” diyor.
Dünyada böyle şey görülmemiştir!
İnsan, kendisi ve partisi için oy ister. Birini başkan yapmak ve kendisini bir köşeye attırmak için oy ister mi?
Davutoğlu istiyor!
Peki, o ne olacak? Dış kapının mandalı mı?
Başbakanlık ona ağır mı geliyor, nedir?

* * *

Davutoğlu , kendisini dış kapının mandalı yapacak olan Başkanlık Sistemi’ni getireceğini söylüyor. Tabii yeterli oy alırsa... Diyor ki;
“Parlamenter sistemin yol açtığı siyasi istikrarsızlıklar karşısında Türkiye vizyonumuzun ihtiyaç duyduğu etkin ve dinamik yönetim anlayışına dayalı özgürlükçü ‘Başkanlık Sistemi’nin daha uygun olduğunu düşünüyoruz!”
Yani Tayyip Bey’in tam yetki ile Başkan olmasını... Peki, beyefendi başkan olursa işler düzelecek mi? Nasıl düzelecek? Davutoğlu şunu bi söylese de anlasak!
Kendisini Başbakan yapan Parlamenter Sistemi kaldırmaya çalışan bir Başbakan ilk defa görülüyor. Milleti kafakola almaya çalışıyorlar ama başaramayacaklar!

Başbakan ve yarasalar!


Seçim gezilerini sürdüren CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu iktidara çatarak “Sayın Başbakan Davutoğlu Tayyip Bey’i Başkan yapmak istiyor. Tayyip Bey de ‘Ben başkan olayım’ hevesinde... Ülke batsa bile... Fakat... Ülke batmayacak arkadaş... Ülke batmayacak ve o da başkan olamayacak!” diyor.
Ben bu satırları yazarken, gazeteci arkadaşım Baki Karakol telefon etti ve:
“Ağabey” dedi “Bir maruzatımı bildirmek istiyorum”
“Buyur” dedim.
Baki Karakol:
“Az önce televizyonda Başbakan’ı dinledim” dedi ve ekledi:
“Başbakan kendilerine muhalif herkese çatarak ‘Karanlıktan korkan yarasalar’ ifadesini kullandı! Yarasalar karanlıktan korkar mı?”
“Yanlış söylemiş... Yarasalar karanlıktan korkmaz.” dedim. Baki Karakol:
“Tamam ağabey” dedi “Ben de onu vurgulamak istedim. Yarasalar karanlıktan korkmaz, tam tersine, gündüzden, güneşten, aydınlıktan korkarlar. Onlar karanlığı sever ve geceleri uçarlar. Bir Başbakan’ın, hem de akademisyen bir Başbakan’ın bunu bilmemesi beni son derece üzdü!”
“Haklısın Baki kardeşim.” dedim. Başka ne diyebilirim ki?

Neredesin ey akıl?


“E-5 Karayolu” üzerinde Büyükçekmece’yi geçip Mimar Sinan kavşağına varmadan, yolun sağında kaba inşaatı devam eden Büyükçekmece Devlet Hastanesi inşaatı var. Bir-iki yıl içinde tamamlanır.
Bu inşaatın arkasında Büyükçekmece Çimento Fabrikası var. Harıl harıl çalışıyor ve bacasından çimento tozu, duman, kir, pas, ne ararsanız salıyor.
Çevresindeki binaların damlarındaki kırmızı kiremitler bile çimento tozlarından beyaza dönüşmüş halde...
Elektrik mühendisi okurum Semih Kalkanoğlu, devlete ve Büyükçekmece Belediyesi yetkililerine soruyor:
“Efendiler... Koskoca bölgede hastane yapacak yer bulamadığınız için mi çimento fabrikasının yanında hastane binası yapıyorsunuz? Yazık değil mi insanlarımıza?”

Te­bes­süm


Banka soyguncuları!
Büyük bir banka soygunundan sonra çalıntı otomobille kaçan üç soyguncu izlerini kaybettirir.
Soygunculardan biri:
“Haydi, sayalım artık. Kaç milyon kaldırdığımızı merak ediyorum.” der.
İkincisi kafasını sallar:
“Çok yorgunuz. Makinemiz de yok. Say say bitmez! En iyisi yarın gazeteleri okur, kaç milyon kaldırdığımızı öğreniriz.”
Üçüncüsü “Aman ha” der “Yarın her gazete ayrı bir rakam verir, biz de birbirimize düşeriz!”

Gü­nün Sö­zü


Hayatta moralini kaybedenler, her şeylerini kaybeder!